ÇEVRE - 12 Nisan 2025 Cumartesi 17:40

Kapalı köy yollarını açmak için ekipler seferber oldu

A
A
A
Kapalı köy yollarını açmak için ekipler seferber oldu

Karabük’te etkili olan kar yağışı nedeniyle ulaşıma kapanan köy yollarında çalışmalarını sürdüren İl Özel İdaresi ekipleri, aynı zamanda sağlık yardımı bekleyen vatandaşların da imdadına yetişiyor.


Safranbolu ilçesine bağlı Akkışla Köyü Nahta Mahallesi’nde rahatsızlanan Hacer Dönmez için harekete geçen Özel İdare ekipleri, yer yer yaklaşık 50 santimetreyi bulan ve yoğun kar yağışı nedeniyle zor koşullarda ilerleyerek bölgeye ulaştı. Zorlu hava şartlarına rağmen hastaya ulaşan İl Özel İdare ekipleri, vatandaşı alarak Ovacuma köyünde hazır bekleyen 112 Acil Sağlık ekiplerine ulaştırdı. Ekiplerin hem yol açma çalışmalarını hem de acil durumlara müdahaleyi eş zamanlı olarak sürdürdüğü bildirildi.


Diğer yandan Eflani ilçesine bağlı Bağlıca köyünde ineği doğum yapan vatandaşın yardımına yetişen özel idare ekipleri, veterineri bölgeye ulaştırdı.



Kapalı köy yollarını açmak için ekipler seferber oldu

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Sinop 675 yıllık meşenin altında Turizm Haftası coşkusu Sinop’un Türkeli ilçesine bağlı Akçabük köyünde bulunan tescilli anıt ağacı gölgesinde Turizm Haftası kapsamında etkinlikler düzenlendi. 15-22 Nisan Turizm Haftası etkinlikleri kapsamında ilçeye bağlı Akçabük köyünde bulunan Samsun Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu tarafından 19/10/2021 tarihinde tescil onayı yapılan anıt ağacın tanıtımı ile ilgili program düzenlendi. Yörede "Koca Meşe" olarak bilinen tescilli ağacın gölgesinde yapılan etkinliğe İlçe Kaymakamı Safa Kahraman, İlçe Emniyet Müdürü Feyyaz Yaşar, kurum amirleri, öğrenci ve vatandaşlar katıldı. Etkinlik kapsamında Türkeli Anadolu Lisesi öğrencileri, tarihi meşe ağacının gölgesinde tual ve kolaj resim çalışmaları yaptı. Katılımcılar tarafından büyük beğeni toplayan resimleri tek tek inceleyen Kaymakam Kahraman, "675 yıllık ve eşi benzeri olmayan doğa harikası olan ağacımızın tanıtımı amacı ile yapılan bu anlamlı etkinlikten dolayı tüm öğrencilerimizi, okul yönetici ve öğretmenlerimizi tebrik ediyor, tüm katılımcılara teşekkür ediyorum" dedi. Koca meşenin gölgesinde ney dinletisi eşliğinde çizimler yapıldı. Bu anları Türkeli Gençlik Merkezi fotoğrafçılık kulübünden Gönüllü Gençler kayda aldı. Koca meşeye ilişkin Bertuğ Nail Karagülle tarafından kaleme alınan kitap öğrencilere dağıtıldı. Kaymakam Kahraman, "Sinoplu hemşehrilerimiz başta olmak üzere tüm vatandaşlarımızı koca meşeyi görmeye, gölgesinde teneffüs edip dinlenmeye davet ediyorum. Sinop’un en yaşlı ağacı olan Koca Meşeye hep birlikte sahip çıkacağız. İnşallah bu etkinlik anıt ağacımızın tanıtımında öncü olacak." dedi.
Manisa TZOB Genel Başkanı Bayraktar, Manisa’da don afeti sonrası bağlarda incelemelerde bulundu Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Manisa’da don afetinde zarar gören dünyaca ünlü çekirdeksiz Sultaniye üzüm bağlarında incelemelerde bulundu. TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 10-11 Nisan tarihlerinde meydana gelen zirai don afetinin zararını yerinde görmek için Manisa’ya geldi. Manisa Ziraat Odaları Koordinasyon Kurulu Başkanı ve Şehzadeler Ziraat Odası Başkanı Hüseyin Altındağ ile ilçe ziraat odaları başkanlarının da eşlik ettiği Bayraktar, Şehzadeler ilçesine bağlı Yeşilköy Mahallesi’nde yüzde 100 zarar gören üzüm bağlarında incelemelerde bulundu. "Tarihimizde gördüğümüz en büyük afet" Manisa’nın Şehzadeler ilçesine bağlı Yeşilköy Mahallesi’nde üzüm bağlarındaki incelemenin ardından açıklama yapan Bayraktar, "İklim değişikliği ülkemizde en başta tarım sektörü olmak üzere bütün sektörleri etkiliyor gibi görünüyor. Bir taraftan son yıllarda görülmeyen bir afet yaşıyoruz. Afet sayısında çok ciddi bir artış var. Bunu nereden anlıyoruz? 2014 yılında afet sayısı 500’dü. 2024’e geldiğimizde sayı 1250’ye çıktı. 2025 yılında da afetlerle başladık. Şimdi bir taraftan afet sayısı artıyor ama diğer taraftan bizi en çok etkileyen tarafı afetin şiddeti artıyor. Yani afetleri artık uç noktalarda yaşamaya başladık. İşte bu bölgelerde de görüyoruz. 3 gün, 4 gün devam eden bir afet, bir don olayı. Son 30 yıldır görmediğimiz sıcaklık değerlerini bu sene gördük. 20 derecelere kadar bazı bölgelerde sıcaklık değerleri düştü. Bir de tabii bizim yaptığımız tespitlere göre tarihimizde gördüğümüz en büyük afet bu. Böyle bir don olayını biz görmedik. Bu bölgelere de bütün bölgelerde çok ciddi zarar var. İşte bugün de İzmir’i biraz evvel gezdik. Şimdi bu bölgeye geldik. Şimdi bu gezdiğimiz bahçede bağların yüzde 100’ünde zarar var. Tamamen kurumuş ama işin bir vahim tarafı daha var. Şimdi dallarda da kuruma var. Yani bu şu demektir. Bu bahçelere iyi bakılmazsa önümüzdeki birkaç yılda bu bağlardan ürün alamayız. Yani bu bağlar ürün bağlamaz. Dolayısıyla afetin bu boyutunu bu büyüklüğünü değerlendirerek yardım yapmak fevkalade önemli." dedi. "Mevsimler kaymaya başladı" Mevsimsel kaymaların önümüzdeki dönemlerde de üreticileri zorlayacağını kaydeden Bayraktar, "Şimdi ilk baharda neyi yaşadık. Kışı yaşadık. Ocak ayında yağış almadık. Çok kurak bir aydı. Şubat ayı geldi. Şubat ayında yağış almadık. Fakat bazı bölgelerde don olayları yaşadık. Mesela şubat ayında Akdeniz Bölgesinde Narenciye bitti. Çok büyük zarar gördü. Mart ayı geldi. Mart ayında da yağış almadık. Fakat don olayları gördük. Şimdi bu gezdiğimiz üzüm bahçesi mart ayında bir don hadisesi yaşadı. Bir zarar gördü. Şimdi üreticilerden aldığımız bilgi bu. Ama yeterli yağış oldu mu? Yeterli yağış olmadı. Bazı bölgelerde sıcaklık değerleri mart ayında 35 dereceyi buldu. Nisan ayına geldik, Nisan yağışlarını bekledik. Nisan ayının başlarında gelen yağışlar doğrusu bizi sevindirdi. Yağmur yağışları bizi sevindirdi. Niye? Çünkü yeraltı sularının beslenmesi lazım. Barajların beslenmesi lazım. Çünkü yazın bize bunlar lazım. Türkiye’nin büyük bir bölümünde hububat ekimi var, hububat üretimi var. Dolayısıyla arpa ve buğday için de bu yağışlara ihtiyaç vardı. Biz bu açıdan yağışları, yağmur yağışlarını sevindirici bulduk. Ancak hiç beklemediğimiz bir olay oldu. Kar yağdı ve arkasından don geldi. İşte bunu beklemiyorduk. Kış aylarında yaşadığımız iklimi biz ilkbaharda yaşadık. Tabii hemen ziraat odalarımız Türkiye’nin her tarafında çalışmalara başladılar. İlçe tarım müdürlerimiz ile beraber köyleri gezdiler ve bizim yaptığımız tespitlerde 65 ilde don zararı tespit ettik. Bu çok büyük bir rakam. Hatta bazı yerlerde şu an don riski devam ediyor. Bu sayı bir miktar daha artabilir." şeklinde konuştu. "Üreticilerin beklentileri var" Üreticilerin beklentilerinden de bahseden Bayraktar, "Üreticilerimizin bu süreçte beklentileri var ve bu taleplerini dile getiriyorlar. Biz de bu talepleri hükümetimize intikal ettiriyoruz ve bu taleplerin yerine gelmesi noktasında da muhakkak ki takipçisi de olacağız. Nedir bu talepler? Şimdi bir defa üreticilerimiz TARSİM’le ilgili bir takım taleplerde bulunuyorlar. TARSİM’in zarar tespitlerini yaparken çok hassas, çok adil davranmasını istiyorlar. Üreticiyi korumasını istiyorlar. Bu fevkalade önemli. İkincisi özellikle donla alakalı primlerin yüksek olduğunu ifade ediyorlar ve ’bu primlere gücümüz yetmiyor’ diyorlar ve burada bir destek istiyorlar. Yani prim yüksekliğini ifade ediyorlar ve burada bir destek istiyorlar. Bunu buradan hem kamuoyu marifetiyle paylaşalım. Bu bu fevkalade önemli. İkincisi, üreticilerimizin devlet Bankalarına, özel bankalara ve tarım kredi kooperatiflerine borçları var. Dolayısıyla bu borçların yapılandırılmasını bekliyorlar. Ama bunu yaparken de biraz evvel ifade ettiğim gibi afetin boyutunu çok iyi değerlendirmemiz lazım. Bazı bahçelerde zararlar yüzde 100 ve önümüzdeki yıl belki bazı bahçelerden ürün almamız da mümkün olmayacak. Çok iyi bakım yaparsak belki bazı bahçeleri kurtarma imkanımız var. Ama belli ki bazı bahçeler meyve bağlamayacak. Bu net görünüyor. Dolayısıyla yapılandırmayı yaparken bunu dikkate almak, bunu değerlendirmek lazım. Bir de banka borcu olan üreticilerimizin taze krediye, taze paraya ihtiyacı var. Yani bankaya gittiği zaman ’senin borcun var, biz sana para veremeyiz’ dendiği zaman üreticimizin işi biter. Üreticimize taze para lazım, yeni kredi imkanlarını açmak lazım. Faizsiz veya düşük faizli yeni kredi imkanlarına kavuşması lazım. Bunlar yeter mi? Bunlar da yetmez. Üreticimize girdi desteği sağlanması lazım. İşte bu manada biraz mesafe alınmış görünüyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bir çalışması başladı. Maliyetler dikkate alınmak suretiyle üreticilerimize yardım yapılacak. Biliyorsunuz tarım müdürlüklerinde tüm ürünlerle alakalı maliyet hesapları zaten yapılıyor. Kalkıp da üreticiden fatura istenmesi, masraflarını belgelemesi bu mümkün değil. Yani bütün tarım müdürlüklerinde her ürünle alakalı maliyet çizelgesi var. Bu maliyet çizelgesine göre orada işçilik var, girdi var, vesaire var. Bütün masraflarınız var. Bu masraflar üzerinden bir ödeme yapılacağı ifade ediliyor. Tabii biz bunu olumlu karşılıyoruz ama diğer taleplerimizin de muhakkak surette yerine gelmesi lazım. Biz bunların takipçisi olacağız" dedi. "Üretimde devamlılık olmalı" Bayraktar, üretimde devamlılığın sağlanmasının önemli olduğunu ifade ederek, "Bir taraftan üretimin sürdürülebilirliği, gıda güvenliği açısından çiftçiyi ayakta tutmamız fevkalade önemli. Şimdi gittiğim yerlerde köy ziyaretleri yapıyorum. Yani eğer biz bu süreçte çiftçilerimize yeterli desteği veremezsek net söylüyorum, tarımdan göç devam eder. Kalan gençlerimizin de bir kısmı göç eder. Peki o zaman biz tarımı nasıl yapacağız? Yani nasıl bu ülkeyi besleyeceğiz? Şimdi bir taraftan üretici ayağı var, üreticiyi tarlada tutmaya çalışıyoruz. Ama bunun da bir ayağı tüketici ayağı. Peki tüketici neyi yiyecek? Veya Kaç parayı yiyecek? Yani gıdaya ulaşmak bir problem olabilir. Özellikle zarar gören meyve üretimi ile alakalı söylüyorum. Ulaşsanız da pahalı olacak. Yani bir taraftan da tüketici ayağı var. Bunu düşünmek lazım. Şimdi bizim şu an önceliğimiz üreticimiz, zarar gören üreticimiz bir yaşam mücadelesi verecek. Bu sadece üretimle alakalı değil, yaşam mücadelesi diyoruz. Yani çoluk çocuğunun rızkını buradan temin ediyor. Çoluk çocuğunun ihtiyacını benim çiftçim nasıl karşılayacak? Devlet bunun hesabını çok iyi yapmalı ve yaşam mücadelesinde bu süreçte çiftçimize yardımcı olmak zorundayız. Sürdürülebilir üretim noktasında olursak tüketicimiz de istediği ürüne ulaşır ve bu ürünleri de daha ucuza yemiş olur. Onun için çiftçimize sahip çıkalım. Bakın çoluk çocuk bu kadar emek veriliyor ve bu kadar emek bir gecede yok. İşte tarım böyle bir şey. Dışarıdan bakıldığında ’ya bu çiftçilik kolay bir iş oturdukları yerden para kazanıyorlar.’ diyorlar. Al sana oturduğumuz yerde böyle para kazanıyoruz. Bir gecede bütün ürünlerimiz yok oluyor. Peki o zaman bu kadar külfetsiz para kazanıyorsak niye bu millet çiftçilikten kaçıyor? O zaman şehirlerdekiler gelsinler. Para kazanma yolu burada. Emekliler gelsinler şehirlerden, gelsinler para kazansınlar. Niye kimse gelmiyor? Niye tutamıyoruz çiftçiyi? Şimdi bakın tespiti doğru koymak lazım. Bu manada çiftçimize sahip çıkmamız lazım. Çiftçilerimizin arkasında olmamız lazım. Ben tabii Allah böyle bir afet bir daha göstermesin" diye konuştu. Meydana gelen don olayı zararıyla ilgili hala çalışmaların devam ettiğini vurgulayan Bayraktar açıklamasını şöyle tamamladı: "Oda başkanlarımıza da çok teşekkür ediyorum. Açıklamalarıyla çiftçilerimize destek veriyorlar. Ülkemizde şu an çalışmalar devam ediyor. Bazı yerlerde kar henüz kalkmadı. Başkanlarımız ve tarım müdürlerimiz sahadalar. O veriler henüz bize gelmedi. Ama öyle ürünler var yüzde 30, öyle ürünler var yüzde 50. Şimdi bu bahçede gördüğümüz üzüm bahçelerinde yüzde 100’e yakın zarar var. Yani dolayısıyla üzümcülüğümüz zarar görmüş görünüyor. Şimdi biraz evvel İzmir’de kiraz bahçelerini gezdim. Orada da durum iyi değil. Kemalpaşa’da kiraz bahçelerine gittik. Çünkü kiraz da şu açıdan önemli. Dünya ihracatında birinci olduğumuz bir ürün. Öyle görünüyor ki bunu kaybedeceğiz bu sene. Ciddi zarar var ama her üründe var. Gördüğüm bütün meyvelerde ve ben bu 65 olarak açıkladığımız il sayısının önümüzdeki günlerde, haftalarda artacağını görüyorum. Artacağına inanıyorum. Bu 65 vilayetin bir defa 30’unda 40’ında çok fazla şey var, sıkıntı var. Gördüğümüz kadarıyla büyük hasar hepsinde var. Bütün meyvelerde var. Bazı yerlerde yüzde 30, bazı yerlerde yüzde 70, bazı yerde yüzde 100. Şimdi bakın gelirken şimdi üzüm bağlarına baktık. Sağ tarafa bakıyoruz. Daha az zarar görmüş. Enteresan değil mi? Sol bahçeye bakıyoruz, yüzde 100 zarar görmüş. Şimdi gezdiğimiz bahçede de yüzde 100 zarar görmüş. Çok enteresan. Yani iki bahçe arasında kaç metre var? 30 metre var, 40 metre var. Çok enteresan bir afet. Meyve üretimini ve bazı sebzeler için söylüyorum, sebze üretimini etkileyecek. Olumsuz şekilde etkileyecek. Arzda ciddi manada bir yavaşlama söz konusu olacak. Arz talep dengesi de talep lehinde bozulacak. Yani bunu şimdiden görmemiz lazım ve bugün de bazı ürünlerde çok enteresandır. Bir anda fiyat hareketlerini görmeye başladık. Bugünden fiyat hareketleri başladı. Bu bölgede başla Karadeniz’de fındık fiyatları başladı. Her yerde yükselmeye başladı. Tabii bu çok arzu ettiğimiz bir durum değil. Sonuçta bu insanların da ucuz gıdaya ulaşması lazım. Herkes çoluk çocuğunu beslemeye çalışıyor. Doğru mu arkadaşlar? Yani bir de şimdi ithalat kapıları açtığınızda o da ayrı bir problem. İthalat kapılarını açıyorsunuz. Bu sefer yerli üretime vuruyorsunuz. Yerli üretimi ayağa kaldıramıyorsunuz. Yani dolayısıyla şimdi bizim yapmamız gereken şu süreçte çiftçinin tarladan kopmasını sağlamak Bu bahçelere bakım yapmasını sağlamak, gerekli desteği bu manada vermek, başka çaremiz görünmüyor. Bir defa Sosyal Güvenlik Kurumu primlerinin çok fazla olduğunu üreticilerimiz ifade ediyor. Sosyal Güvenlik primleri onu da nereden anlıyoruz? Sosyal Güvenlik Kurumu’na kayıtlı çiftçi sayısı 500 binin altına düştü. Demek ki prim ödenmiyor. Şimdi odalarımız haklı olarak gelen çiftçilerimize muafiyet belgesi veriyor ve çiftçiyi primden kurtarıyor. Emekli olamıyor. Yani primden kurtardı mı? Hayır, kurtarmıyor. Yani sonuçta prim ödemeyince emeklilik hakkını kaybediyor. Şimdi burada bunu çalışma bakanımızla birkaç defa görüştüm. Bunu Maliye bakanımızla da görüşeceğiz. Oradan çünkü hazineden bir destek gerekiyor. Çiftçi primleri yüksek, bunların aşağı çekilmesi gerekiyor. Eğer Bu manada mesafe alamazsak, aşağı çekemezsek Sosyal Güvenlik Kurumuna kayıtlı çiftçi sayısı çok daha aşağı inecek. Bu bir. İkincisi üreticilerimiz sulama ücretlerinin pahalılığından yüksek olmasından çok şikayet ediyor. Bunu Sayın Bakanımıza da intikal ettirdik. Evet, sulama ücretleri çok yüksek. Özellikle iklim değişikliğinin olduğu bu dönemlerde çiftçimiz zaman zaman çok fazla su kullanıyor. Çok fazla para ödüyor. Çok fazla elektrik parası ödüyor."
Antalya Başkan Ümit Uysal: "Köy Enstitüleri’ne ihtiyaç var" Antalya Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal, Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 85. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen törende yaptığı konuşmada, "Köy enstitülerinin güncellenmiş müfredatı ve araçlarıyla Türkiye’nin her yerinde yeniden ayağa kalkmasını temenni ediyorum" dedi. Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği’nin düzenlediği program, Aksu Fen Lisesi’nde gerçekleşti. Törende konuşan Muratpaşa Belediye Başkanı Uysal, Köy Enstitülerinin yalnızca bir eğitim modeli değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınma ve aydınlanma sürecinin temel taşlarından biri olduğunu vurguladı. Başkan Uysal, "Köy Enstitüleri, farklı kökenlerden gelen insanların bir ulus çatısı altında birleşme iradesinin, ortak tasa ve kıvançla birlikte yaşama idealinin ürünüdür. Bu sistem öğretmen yetiştirmenin ötesinde bir ulus inşa projesidir" diye konuştu. "Köyler hala yerinde" Zaman zaman "köy enstitüsü yerine kent enstitüsü kuralım" denildiğini belirten Başkan Uysal, "Köyler boşaldı diye köyler yok olmadı. Tarım toprakları yerinde duruyor. Belki tarım teknolojileri değişti, belki eğitim araçları dijitalleşti ama köy enstitülerinin ruhuna ve vizyonuna bugün dünden daha çok ihtiyacımız var" ifadelerini kullandı. Uysal, enstitülerin bugün yenilikçi zekanın kuluçka merkezlerine dönüşebileceğini belirterek, tarımda yüksek teknoloji, yapay zeka, yerel habitatlara uygun tohumlar ve bölgesel analizlerin mümkün hale geldiğini, bu çerçevede köy enstitülerinin çağın gereklerine uygun şekilde yeniden yapılandırılabileceğini söyledi. "Köy enstitüleri bir destandır" Başkan Uysal, konuşmasında Cumhuriyet’in kalkınma hamlelerine de değindi. "1929-1939 arasındaki on yıllık kalkınma olmasaydı, Türkiye İkinci Dünya Savaşı’nı atlatamazdı" diyen Uysal, "Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve yükselişi bir destandır. Bugün bu destanın kıymetini bilmek, Köy Enstitülerinin ardındaki ideali yaşatmak zorundayız" dedi. "Eğitimde uluslaşmayı korumalıyız" Eğitimde ayrıştırıcı yaklaşımlara karşı da dikkat çeken Uysal, Fransa, Amerika ve İngiltere örnekleri üzerinden ülkelerde tek müfredatla eğitim verildiğini hatırlatarak, "Biz bir ulus çatısı altında birleşebildik. Şimdi neden bizim çocuklarımız ayrı ayrı müfredatlarla eğitim alacak? Kendi ülkenizde yapmadığınız şeyleri bize niye öneriyorsunuz?" diye sordu. Konuşmasının sonunda kendisine okuma yazmayı öğreten babası başta olmak üzere tüm öğretmenlerine minnetini ifade eden Başkan Uysal, "Köy Enstitülerinin bir gün güncellenmiş müfredat ve yöntemlerle Türkiye’nin her yerinde yeniden ayağa kalkmasını temenni ediyorum" dedi.