EKONOMİ - 13 Ocak 2025 Pazartesi 09:00

Sarp Sınır Kapısı 2024 yılı verileri açıklandı

A
A
A
Sarp Sınır Kapısı 2024 yılı verileri açıklandı

Türkiye’yi Kafkaslar ile Orta Asya’ya bağlayan en önemli kara hudut kapısı olan Sarp Sınır Kapısı’ndan geçtiğimiz 2024 yılında 5,5 milyon kişi ve 792 bin araç geçiş yaptı.


Türkiye’nin Gürcistan üzerinden Kafkas ülkelerine açılan sınır kapısı olan Artvin’deki Sarp Sınır Kapısı’ndan 2024 yılı geçiş sayıları açıklandı. Artvin Valisi Dr. Turan Ergün, yaptığı açıklamada sınırdan toplamda 5,5 milyon yaya ve 792 bin aracın geçiş yaptığını belirtti. Ticaret verilerinde ise toplam 1,7 milyar dolarlık ihracat ve 106 milyon dolarlık ithalat kaydedildi.


Vali Turan Turhan "Sınır kapısında gümrük muhafaza memurlarının etkin çalışması sonucu yıl içerisinde toplam 421 yakalama gerçekleştirildi. Bu operasyonlar kapsamında el konulan eşyalın toplam değeri 929 milyon lira olarak kayıtlara geçti. Sarp Sınır Kapısı ile birlikte, Hopa Limanı da 2024 yılında büyük bir hareketlilik yaşadı. Limana toplamda 357 gemi giriş çıkış yaparken, bu faaliyetlerden 632 milyon lira gümrük vergisi tahsil edildi.


Elde edilen veriler, Sarp Sınır Kapısı ve Hopa Limanı’nın bölgesel ekonomiye ve Türkiye’nin uluslararası ticaretine sağladığı katkıyı gözler önünü serdi” ifadelerini kullandı.



Sarp Sınır Kapısı 2024 yılı verileri açıklandı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Eskişehir Sağlık İl Müdürlüğü 6 bin 789 anne adayını bilgilendirdi Eskişehir İl Sağlık Müdürlüğü Kamu Hastaneleri Hizmetleri Başkanı Opr. Dr. Serkan Ceyhan, "Normal Doğum Eylem Planı" kapsamında 6 bin 789 gebe ve 252 lohusaya ulaştıklarını belirterek, gebelere yönelik eğitim ve destek hizmetlerine devam eden Ebe Polikliniği ile ilgili açıklamalarda bulundu. Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılan Normal Doğum Eylem Planı ile gebelere yönelik eğitim ve destek hizmetlerinin yaygınlaştırılması, normal doğumun teşviki ve anne adaylarının bilinçlendirilmesi hedefleniyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Eskişehir İl Sağlık Müdürlüğü Kamu Hastaneleri Hizmetleri Başkanı Opr. Dr. Serkan Ceyhan, gebelikte güvenilir ve doğru bilgiye erişimin sağlanmasının anne adayları açısından büyük önem taşıdığına dikkat çekerek, süreci en iyi şekilde yönetmenin en büyük öncelik olduğunu dile getirdi. Bu kapsamda Eskişehir’deki kamu hastanelerinde pek çok yeni uygulamanın hayata geçirilmeye başladığını belirten Ceyhan, bunlardan birinin de Ebe Polikliniklerinin açılması olduğunu belirtti. Ceyhan, Eskişehir Şehir Hastanesi Ebe Polikliniği’nin 21 Ekim 2024 tarihinde ve Yunus Emre Devlet Hastanesi Ebe Polikliniği’nin ise 2 Aralık 2024 tarihinden itibaren hizmet vermeye başladığını aktardı. "Her gebe için bir ebe" dönemi büyük bir memnuniyet ile karşılandı" Ceyhan, gebelerle ebelerin buluşmasının doğum öncesi süreçten itibaren başladığını ve gebelerin doğum sürecini daha iyi yöneterek daha iyi bir doğum deneyimine sahip olabilmesi için ebeler tarafından desteklendiklerini dile getirdi. Şu ana kadar 6 bin 789 gebe ve 252 lohusaya ulaştıklarını belirten Ceyhan, sürekli ve kesintisiz doğum desteğinin doğum sürecine katkı sağlayarak normal doğum oranlarını artıracağına inandıklarının da altını çizdi. Eskişehir Şehir Hastanesi’ndeki çalışmalara ilişkin açıklamalarda bulunan Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü Ebe Nurcan Turan, ’her gebe için bir ebe’ döneminin hem gebeler hem de ebeler tarafından büyük bir memnuniyet ile karşılandığını belirterek, "Tüm anne adaylarını Ebe Polikliniğimize ve Gebe Okulumuza davet ediyor, ebeleri ile tanışmak üzere bekliyoruz” ifadelerini kullandı. "Aramızda kurulan bağ ile doğum sürecinde çok rahat oluyorlar" Eskişehir Şehir Hastanesi Ebe Polikliniği Sorumlusu Ebe Zeliha Alan 20 yıldır ebelik yaptığını ve mesleğine gönül verdiğini söylerken, Doğum Ünitesi’nde görevli Uzm. Ebe Naz Sergek Örs ise yaklaşık 6 yıldır ebelik yaptığını ve mesleği çok sevdiğini anlattı. Bu kapsamda anne adaylarını tanıma fırsatı bulduklarını ve normal doğum süreci ile ilgili tüm sorularına yanıt vererek kapsamlı bir doğum desteği sağladıklarını aktaran Ebe Alan ve Ebe Örs, gebeler ile aralarında sağlıklı ve güvenilir bir bağ kurulduğunu ve gebelerin normal doğum motivasyonlarının arttığını, uyumlarının güçlendiğini belirtti. Anne adayları Ebe Polikliniği’yle birlikte kendine güven ve cesaret duyuyor, doğum tercihleri olumlu önde etkileniyor Ebe Polikliniği’nden hizmet alan ve ilk gebeliği olduğunu belirten 32 haftalık gebe Sümeyra Zeybek, yapılan çalışmalar doğrultusunda bebeği ve kendisi hakkında açıklayıcı ve anlaşılır bilgi verilerek sorularının yanıtlandığını; bu uygulama ile kendisini değerli hissettiğini, önemsendiğini, güven ve cesaret duyduğunu, bundan dolayı da mutlu ve keyifli olduğunu ifade etti. Ebe Polikliniği’nden hizmet alan 34 haftalık gebe Merve Kavas da ilk gebeliği olduğunu ve Ebe Polikliniği ve Gebe Okulu’nun gebelik sürecinde kendisine büyük katkı sağladığını; gebelik, doğum ve doğum sonu döneme ilişkin kazandığı bilgi ve beceri ile kendisine olan güveninin arttığını, doğum tercihini olumlu yönde etkilediğini belirtti.
Bursa Mudanya’yı müsilaj sardı, deniz beyaz tabakayla örtüldü Bursa’nın Mudanya ilçesinde kış mevsimine rağmen denizi müsilaj sardı. Denizde sahili kaplayan müsilaj tabakalarını gören vatandaşlar endişeli olduklarını dile getirdi. Nilüfer Çayı’nın Marmara Denizi’ndeki müsilajı tetiklediğini belirten Prof. Dr Mustafa Sarı ise buradaki tehlikeye geçtiğimiz hafta dikkat çekmişti. Mudanya sahilleri hafta sonu beyaz örtüyle kaplandı. Denizdeki kirlilik sahilden başlayarak 100 metre açığa kadar ulaştı. Budo iskelesi yanındaki üzücü görüntüyü izleyen vatandaşlar, "Kış olmasına rağmen bu görüntü bizi oldukça üzüyor. Normalde denizin ısınmasıyla beraber sıcak havalarda karşılaştığımız bir durumdu. Ocak ayının ortasında bu görüntüyü görmek bizi oldukça üzüyor. Bu noktada yetkililerin bir an önce çare bulması gerekiyor. Sosyal medyada da gördüğümüz Nilüfer Çayı’nın müsilaja sebep olduğu söyleniyor. Yetkililerin bu noktaya da bir çözüm bulması gerekiyor. En iyi şekilde hizmet edeceklerini düşünüyorum" ifadelerini kullandılar. Geçtiğimiz hafta konuya dikkat çeken Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr Mustafa Sarı, Nilüfer Çayı’ndaki kirliliğin ve kimyasal atıkların Marmara Denizi için tehdit olduğunu dile getirmişti. Son dönemde Marmara Denizi’nin 5 ila 25 metre derinliklerinde yeniden görülen müsilajın neden oluştuğu hakkında çalışmalar yapan uzmanlar 3 ana neden üzerinde durdu. İklim değişimine bağlı su sıcaklığındaki artış, dip sularının sıcaklıklarında gözlenen homojenlikle karakterize olan kararlı durağanlık ve Marmara Denizi’ne noktasal ve yayılı kaynaklardan ulaşan kirlilik yani azot ve fosfor yükünün yüksekliği nedenlerinin müsilaj oluşumunun ana temelleri olarak görüldü. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, Bursa’nın önemli su ihtiyacını karşılayan Nilüfer Çayı’nda araştırmalarda bulundu. Nilüfer Çayı’nın 3 stratejik noktasında çalışmalar yapan Prof. Dr. Sarı, oksijen miktarı 0,14-1,12 mg/l olarak ölçü. Nilüfer Çayı’nın şu an itibarıyla 4. sınıf su kalitesine sahip olduğunu ve acil eylem planı oluşturulması gerektiğini vurguladı. Sarı, ayrıca tarımsal sulama yapılmasının da önlenmesi gerektiğini ifade etti. Nilüfer Çayı’na akan atıklar yüzde 95 oranında filtreleniyor Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı yaptığı açıklamada, “Nilüfer Çayı, Uludağ’ın eteklerinden doğan çok sayıda küçük akarsuyun bir araya gelmesiyle oluşmuş yan kollarla birlikte ise 200 kilometre uzunluğa sahip, Susurluk Havzası’nın alt havzası niteliğinde bir akarsudur. Uludağ’ın eteklerinde içme suyu olarak kullanılan Nilüfer Çayı’nın Çapraz Çay’a karıştığı yerde esasında suyla ilgisi olmayan bir atık karışımı haline geldiği görülmektedir. 20’den fazla lisansüstü teze ve 100’den fazla bilimsel makaleye konu olan Nilüfer Çayı ülkemizde en kirli akarsulardan birisi olarak kabul edilmektedir. Resmi veriler dikkate alındığında evsel ve endüstriyel atıkların yüzde 95 oranında arıtıldığı görülmektedir. Bu verilere göre Nilüfer Çayı’nın tertemiz akıyor olması beklenilen bir durumdur. Ancak Nilüfer Çayı’nın kent merkezi içindeki kolları veya doğrudan kendisi üzerindeki köprülerden geçerken görülen simsiyah sıvı (su denilemez) ve korkunç koku nereden gelmektedir? Nilüfer Çayı ile ilgili çözüm yaklaşımlarında bu çelişkilere cevap verilmeden yapılacak her uygulama sonuçsuz kalacaktır. Bu soruya cevap bulmak amacıyla, 15 Temmuz 2024 tarihinde su kalitesinin en önemli parametrelerinden olan çözünmüş oksijen miktarını Marmara Denizi’ne ulaşmadan hemen önce Çapraz Çay’a karıştığı yerden Uludağ eteklerine kadar Nilüfer Çayı boyunca ölçtüm. Çapraz Çay’a karıştığı nokta ile Bursa kent merkezine girişi temsil eden Hayırlar Köprüsü ile Balat Köprüsü arasındaki istasyonlarda ölçülen çözünmüş oksijen miktarı 0,14-1,12 mg/l arasındadır” ifadelerini kullandı. “Müsilajın felaket boyutuna çıkmasını önlemenin tek yolu Marmara Denizi’nin kirlilik yükünün azaltılmasıdır” Marmara Denizi’nde müsilaj tehlikesinin önüne geçmek için öncelikli olarak Nilüfer Çayı’nın temizlenmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Mustafa Sarı, “Tüm istasyonlar birlikte değerlendirildiğinde Uludağ eteğinde, kentin girişinde temiz su bölgesinde ölçülen 16,2 mg/l çözünmüş oksijenin, kentin içinde yaklaşık 30 km yol aldıktan ve irili ufaklı atık kanalına dönüşmüş akarsuları bünyesinde toplayarak kenti terk ederken Balat Köprüsü istasyonunda neredeyse tamamen tükendiği, 0,14 mg/l değerine düştüğü görülmektedir. Müsilajın yeniden ortaya çıktığı ve bütün Marmara Denizi’nin 5-25 m derinliklerini örümcek ağı gibi sardığı şu günlerde müsilajın neden kaynaklandığına ilişkin soru tüm kamuoyunu meşgul etmektedir. Müsilaj oluşumuna onlarca faktör katkı sağlasa da üç tetikleyici bir araya geldiğinde felaket boyutunda müsilaj ortaya çıktığı artık bilinen bir durumdur. Bu üçlü tetikleyicinin birincisi kuşkusuz iklim değişimine bağlı su sıcaklığındaki artış, ikincisi deniz şartlarında özellikle yüzeyle dip sularının sıcaklıklarında gözlenen homojenlikle karakterize olan kararlı durağanlık, üçüncüsü ise Marmara Denizi’ne noktasal ve yayılı kaynaklardan ulaşan kirlilik yani azot ve fosfor yükünün yüksekliğidir. Deniz suyu sıcaklıklarını ve deniz şartlarındaki kararlı durağanlığı kontrol etmek mümkün olmadığına göre esasında müsilajın felaket boyutunda ortaya çıkmasını önlemenin tek yolunun Marmara Denizi’nin kirlilik yükünün azaltılmasından kaynaklandığı açıktır. Bu günlerde Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından başlatılan denetimler ile belediyelere yönelik yapılan uyarılar geç de olsa yerindedir ve önemlidir. Ancak yapılan ölçümlere göre Nilüfer Çayı kirlenmiş 4. sınıf sulara sahip bir atık kanalı fonksiyonu üstlenmiştir. Bu durum kabul edilemez. Her ne kadar zaman zaman yapılan toplantılar ve eylem planlarında Nilüfer Çayı’nın 2. sınıf su kalitesine kavuşturulması hedeflenmiş olsa da şimdiye kadar kayda değer bir iyileşme sağlanamadığı açıktır” dedi. “Nilüfer Çayını’nda tarımsal sulamanın önüne geçilmeli” Nilüfer Çayı’nın kurtarılması için yapılması gerekenleri sıralayan Prof. Dr. Sarı, “Bölgede her gün yenisi faaliyete başlayan OSB’ler, kaçak evsel ve endüstriyel deşarjlar, bireysel sanayi tesisleri, yoğun hayvansal ve bitkisel üretim işletmeleri ile gıda endüstrisinin mevcudiyeti dikkate alındığında Nilüfer Çayı için önlemlerin acilen alınması bir zorunluluktur. Çayın uzun yıllar kurak mevsim ortalama debisi dikkate alınarak, çaya deşarj edilecek toplam maksimum yükler yeniden belirlenmelidir. Sorun tek başına organik kirlilikten kaynaklamadığı için sadece azot-fosfor sınırlaması yeterli olmayacaktır. Azot-fosforun yanında mutlaka ağır metal, tuzluluk ve renk parametrelerini de kapsayan yeni bir deşarj kısıtlamasına gidilmesi şarttır. Nilüfer Çayı halihazırda 4. sınıf su kalitesine sahiptir. Yani aşırı kirlenmiş bir sudur. Böyle sular tarımsal sulamaya uygun değildir. Oysa gözlemler esnasında sayısız su motoruyla su çekilerek sulama yapıldığı görülmüştür. Nilüfer Çayı’nın tarımsal sulama amacıyla kullanımı, su kalite sınıfı iyileşinceye kadar derhal önlenmelidir. Halihazırda Nilüfer Çayı’na atık deşarj eden bütün işletmeler bellidir. Nilüfer Çayı’nın mevcut durumu debiden bağımsız olarak ruhsat şartlarındaki taahhütlere uyulmadığını göstermektedir. Denetimlerle bu işletmelerin vakit geçmeden Nilüfer Çayı’nı kirletmeleri önlenmelidir. Nilüfer Çayı için tüm tarafların katılımıyla yeni bir Acil Eylem Planı hazırlanmalı, uygulama süresi belirtilmeli ve uygulamalar herkes tarafından şeffaf olarak izlenebilmelidir. Nilüfer Çayı’nın kirlilikten kurtarılması için merkezi yönetim, yerel yönetim, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların topyekûn iş birliği yapması şarttır” ifadelerine yer verdi.