SAĞLIK - 20 Eylül 2024 Cuma 12:25

Uzmanından uyarı: “Alzheimer hastalığı kadınları daha çok etkiliyor”

A
A
A
Uzmanından uyarı: “Alzheimer hastalığı kadınları daha çok etkiliyor”

Medicana Sağlık Grubu Nöroloji Bölümünden Prof. Dr. M. Zülküf Önal, kadınların alzheimer hastalığına yakalanma riskinin erkeklere göre daha yüksek olduğuna dikkati çekti.


Alzheimer, dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen ilerleyici bir nörolojik hastalık olarak biliniyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünya genelinde yaklaşık 55 milyon insanın demans hastası olduğu belirtilirken, bu rakamın 2050 yılına kadar 139 milyona ulaşması bekleniyor. Beyindeki sinir hücrelerinin hasar görmesiyle ortaya çıkan bu ilerleyici hastalığın hafıza kaybı, düşünme yetilerinde bozulma ve davranış değişiklikleriyle karakterize olduğunu kaydeden Medicana International Ankara Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Prof. Dr. M. Zülküf Önal, alzheimer hastalığı ile ilgili bilgi verdi.



“Alzheimer bunamanın en yaygın nedenidir”


Önal, alzheimerın hafıza, düşünme ve davranış sorunlarına neden olan ilerleyici bir beyin hastalığı olduğunu belirterek, “Alzheimer, bunamanın en yaygın nedenidir ve bunama vakalarının yüzde 60 ila 80’inini oluşturur. Şu anda alzheimer için bir mutlak tedavi olmamasına rağmen hastalığın biyolojisi hakkında yeni bilgiler ortaya çıkmakta ve gelecekteki tedavilerin önünü açılmaktadır. Alzheimer hastalığının tek bir nedeni yoktur. Muhtemelen genetik, yaşam tarzı ve çevre gibi birden fazla faktörden kaynaklanmaktadır. Alzheimer hastalığı için en büyük risk yaştır. Bir kişinin 65 yaşından sonra hastalığa yakalanma riski önemli ölçüde artar. Yaşı 85 veya daha büyük olan kişilerin yaklaşık üçte biri alzheimer hastasıdır” diye konuştu.



“Kadınlarda risk erkeklere göre daha yüksektir “


Birden fazla aile üyesinde alzheimer hastalığı varsa riskin artış gösterdiğine dikkati çeken Prof. Dr. Önal, şu bilgileri verdi:


“Kadınların alzheimera yakalanma olasılığı erkeklere göre daha yüksektir. Bu fark kısmen kadınların daha uzun yaşamasıyla açıklanabilir. Yaş, aile geçmişi ve genetik, değiştirilemeyecek risk faktörleridir. Ancak araştırmalar, insanların etkileyebileceği diğer risk faktörleri hakkında ipuçları sunmaktadır. Sağlıklı beslenmek, sosyal olarak aktif kalmak, beden ve zihin egzersizi yapmak alzheimer riskini azaltabilir. Tütün kullanmamak ve aşırı alkolden kaçınmak da beyin sağlığı için faydalı olmaktadır.”



Koku testi ile erken tanı mümkün


Demans tipini belirlemek için erken ve doğru teşhisin öneminin altını çizen Önal, hastalığın mutlak tedavisi olmamasına rağmen ilerleme hızını yavaşlatacak ilaçlı ve ilaçsız tedbirler bulunduğunu kaydetti. Önal, “Teşhis süreci, kapsamlı bir tıbbi geçmiş, zihinsel durum ve ruh hali testleri, fiziksel ve nörolojik muayene ve bunama benzeri semptomların diğer nedenlerini ekarte etmek için testler (kan testleri ve beyin taramaları gibi) içerebilir. Öte yandan koku testi ile erken tanı artık mümkün olmaktadır. Cilt biyopsisi demans tiplerinin ayırıcı tanısında artık kullanılmaktadır” ifadelerini kullandı.



Hastalığın ilerleme hızı kişiden kişiye değişiklik gösterir


Alzheimer hastalığının zaman içinde şiddeti artan bir dizi semptomla aşamalı olarak ilerlediğini söyleyen Önal, şu bilgileri paylaştı:


“Alzheimer, hafıza ve düşünme yetisinden daha fazlasını etkiler. Bir kişinin yaşam kalitesi, uyku bozuklukları, sinirlilik, halüsinasyonlar ve sanrılar gibi demansa eşlik eden çeşitli davranışsal ve psikolojik semptomlardan etkilenebilir. Bazı ilaçlar bir süreliğine bu bilişsel olmayan semptomları tedavi etmeye odaklanır, ancak ilaçları eklemeden önce davranışları yönetmek için ilaç dışı stratejileri denemek önemlidir. İlaç dışı tedavilerin dışında beynin elektrik, manyetik ve son olarak da ses dalgaları ile uyarılması ile gerçekleştirilen destekleyici sayılabilecek tedavi yöntemleri vardır. Fitoterapi ile gerçekleştirilen birçok tedavi yöntemi de vardır. Öte yandan yüksek kolesterolün kontrolü için kullanılan ilaçların alzheimerı önleyebileceği gösterilmiştir. Gen tedavisinde umut verici sonuçlar alınmaya başlamıştır. Kontrollü kahve tüketiminin de alzheimer oluşumunu engellediği gösterilmiştir.”



Bulmaca ve sudoku çözmek hastalığın oluşmasını engellemez


Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Zülküf Önal, bulmaca, sudoku gibi meşguliyetlerin hastalığın oluşmasını engellemediğini, alzheimerın kaçınılmaz olarak her yaşlıda olacak diye bir kural olmadığı gibi genç sayılabilecek yaşlarda da ortaya çıkabileceğini ifade etti. Hastalıktan korunmak için zihinsel canlılığı sağlayan egzersizler yapılabileceğini belirten Prof. Dr. Önal, hastalıktan korunmak için yapılabilecekleri şu şekilde sıraladı:


“Sık sık okuma, kişinin okuduğunu, öğrendiğini, gün içinde yaşadıklarını anlatması, yakınlarındakiler ile paylaşması oldukça önemlidir. Kan basıncının, kan şekerinin ve kolesterol seviyelerinin normalleştirilmesi sağlanmalıdır. Kilo kontrolü yapılmalıdır. Günde en az yarım saat egzersiz yapılmalıdır. Akli melekeleri geliştirecek egzersizler yapılmalıdır. Kafa travmalarına karşı tedbirli olmak gereklidir. Madde bağımlılığından, sigaradan ve alkolden uzak durmak gereklidir. Uyku bozukluğu, özelikle az uyumak veya çok uyumaktan kaçınmak gereklidir. Depresyon tedavi edilmediği sürece demans riski artmaktadır. Ailede varsa genetik yatkınlık tanıda dikkate alınmalıdır.”



Uzmanından uyarı: “Alzheimer hastalığı kadınları daha çok etkiliyor”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Kendisini ‘albay’ olarak tanıtarak şahsın milyon dolarlık vurgun yaptığı iddiası İstanbul’da kendisini ‘albay’ ve SAT komandosu olarak tanıtan şahıs tarafından dolandırıldığını iddia eden iş adamı Yalçın K., Savcılığa suç duyurusunda bulundu. Konuya ilişkin açıklama yapan ve dolandırıcılığın boyutunun 2017’den bu yana 10 milyon doları aştığını belirten Avukat Sibel Kılıç, ‘’Suç örgütü faaliyeti çerçevesinde müvekkilimin neredeyse tüm malvarlıkları ve birikimi ele geçirilmiştir. Şüpheli ve ona yardım eden her bir şüphelinin cezalandırılmasını talep ediyoruz’’ dedi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan suç duyurusu dilekçesinde yer alan iddiaya göre, 31 Temmuz 2024’de iş adamı Yalçın K.’nın ailesiyle birlikte yaşadığı Başakşehir’de bulunan villasına hacze gelindi. Bunun üzerine yapılan araştırmalar sonucu Yalçın K.’nın yıllarca kendisini ‘albay’ olarak tanıtan, istihbaratta çalıştığını ve SAT Komandosu olduğunu söyleyen Atilla Ç. tarafından dolandırıldığı tespit edildi. Suç duyurusu dilekçesinde, dolandırıcılık eylemlerinin 2017’den beri devam ettiği aktarılırken, dilekçede yer alan bir eylemde iddiaya göre şüpheli Atilla Ç.’nin; Yalçın K.’ya oğlu Yavuz K.’nın Beşiktaş’ta bulunan bir gece kulübünde bazı kişilerle tartıştığını, bu kişilerin çok tehlikeli kişiler olduklarını, Yavuz’un hayatının tehlikede olduğunu, öldüreceklerini ama kendisinin olaya el attığını, adamlarla görüşüp onları ikna ettiğini fakat bu kişilere 500 bin dolar ödenmesi gerektiğini ama 350 bin dolara ikna ettiğini söyledi. Oğlunun hayatının sözde tehdit altında olduğunu öğrenen Yalçın K. ise korku ve panikle dairesini satıp, üzerine nakdi birikimini ekleyerek 350 bin doları şüpheliye verdi. Dilekçede yer alan iddialara göre ayrıca, şüpheli Atilla Ç.’nin, Yalçın K.’ya kurduğu baskıyla ve diğer şüpheliler D.Ç., G.B., B.Ü., Ş.G. ve Avukat İ.A. ile birlikte Yalçın K.’nın Avcılar’daki taşınmazlarını, Bahçeşehir’deki villa tipi evini, arabasını ve Tekirdağ Marmara Ereğlisi’ndeki arsalarını hep bir borç para ve faiz teminatı adı altında ele geçirdi ve ele geçirilmesini sağladı. "Dolandırıcılığın boyutu 10 milyon doların üzerinde’’ Dolandırıcılığın boyutunun 2017’den bu yana 10 milyon doları aştığını belirten müşteki avukatı Sibel Kılıç, ‘’Tüm bu olaylar tarafıma intikal ettiğinde, günlerce dosyalar, banka kayıtları, tapular araştırılıp, yıllara yayılan bu dolandırıcılık, gasp, tehdit suçlarına konu olaylar silsilesi açığa çıktı. Şüpheli Atilla Ç. hileli davranışlarla önce müvekkil ve ailesinin güvenini kazanmış sonra da diğer şüphelilerle birlikte sistematik bir eylem bütünlüğü içinde müvekkilin malvarlıklarına, neredeyse tüm birikimlerini ele geçirmiş, müvekkilin zararına kendi menfaatlerine yarar sağlamışlardır. Korku ve desiselerle, aldatmacalarla, tehditle müvekkilin malvarlığının elinden alınarak, şüphelilerce menfaat elde edilmesi ile nitelikli dolandırıcılık suçu dahil bir çok suç tipinin maddi ve manevi unsurları oluşmuştur. Atilla Ç., yönetiminde ve onunla birlikte sistematik olarak olaylar zincirine dahil olan, müvekkilin mal varlıklarını hileyle ele geçiren, kısmen borç para verdiği ve faiz talep ettiği söylenen, müvekkili aldatarak ve ailesine yönelecek bir zarar korkusuyla senetler imzalatan, gayrimenkullerine el koyan sanıkların eylemlerine uyan suçlar nedeniyle cezalandırılmasını talep ediyorum’’ ifadelerini kullandı.
Muğla Bafa Gölü’nün kültürel mirası anlatıldı Muğla ve Aydın sınırlarında yer alan Türkiye’nin önemli sulak alanlarından Bafa Gölü Tabiat Parkı, Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği’nin (EKODOSD) Çarşamba Söyleşileri’nde nasıl oluştuğu, mitolojik ve kültürel yönleri ele alındı. Binlerce yıllık döngüde Büyük Menderes Nehri’nin coğrafyayı nasıl değiştirdiği, liman kentlerini nasıl karada bıraktığı, taşıdığı alüvyonlarla Menderes Havzası’nı ortaya çıkararak verimli ovaları nasıl oluşturduğu, körfezlerin önünü tıkayarak göle nasıl dönüştürdüğü görseller üzerinden anlatıldı. Denizden göle dönüşen Bafa’nın bilinen 8 bin yıllık insanlık tarihinde, göl içindeki adalarda ve çevresinde gelişen uygarlıklar ve bizlere ulaşan kültürel miraslarından bahsedildi. Avrupa’nın birçok ülkesinde müzelerde, saraylarda ve katedrallerde sergilenen eserlerin üstünde yer alan Ay Tanrıçası Selene ile Çoban Endymion’un mitolojik hikâyesi de anlatıldı. EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, söyleşi ile ilgili olarak “Çarşamba Söyleşilerinde bu hafta doğal ve kültürel kaynak değerleri bakımından Batı Anadolu’nun en zengin göllerinden biri olan Bafa Gölü Tabiat Parkı görseller üzerinden anlatıldı. Kuzey kıyılarından Latmos (Beşparmak) Dağları, güney kıyılarından Ilbıra Dağları’yla bütünleşen Bafa Gölü’nün, Ege Denizi’nin körfezi durumundan Büyük Menderes Nehri’nin getirdiği alüvyonlarla göl şeklini almasıyla sonuçlanan süreç anlatıldı. Doğa Koruma ve Milli Parklar’ın girişimleriyle, sahip olduğu biyolojik (flora, fauna, ekolojik yapı), arkeolojik, jeomorfolojik, jeolojik, peyzaj ve kaynak değerleri açısından korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla 1994 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile Tabiat Parkı ilan edildiği, bu süreçte dönemin Doğal Hayatı Koruma Derneği ve Rosie Mary Baldwin’in önemli katkıları olduğunu ve 2008 yılında da Uzun Devreli Gelişme Planının onaylandığı belirtildi. Göl kıyısının ve adaların kültür varlıkları açısından çok zengin olduğu, Tarih Öncesi Dönem’den, Osmanlı Dönemi’ne kadar birçok eserin kazı çalışması yapılmadan bile görülebildiği bölgenin kültürel önemine dikkat çekildi. Ay Tanrıçası Selene ile Çoban Endymion’un mitolojik öykülere konu olan ölümsüz aşkı anlatıldı. Kuş varlığı açısından Bafa Gölü’nün önemli türlere ev sahipliği yaptığı, özellikle göl içindeki adalarda kuşların üremelerini gerçekleştirdiği, son yıllarda nesli tehlike altındaki Tepeli Pelikanların da adalarda üremeye başladığı, Serçin bölümünün kuş gözlemcileri için bir kuş cenneti olduğu belirtildi" dedi. "Tekrar hayata geçirilmeli" Göl kıyısındaki köylerde yapılan festivaller ve trekking etkinliklerinin önemli farkındalıklar oluşturduğunu ifade eden Sürücü "Serçin seddesi yapıldıktan sonra ve yavru balık tesislerinin kurulmasıyla birlikte göldeki balık türlerinde önemli değişiklikler olduğu, yılan balıklarının Meksika körfezinde biten hikayesi, balık geçişlerindeki sıkıntılar ve günümüzde yapılan çalışmalar anlatıldı. Çevresindeki köylerle birçok sosyal olaylara konu olan, acı-tatlı hikayelerin geçtiği, balık bolluğunun en üst seviyelere çıktığı yıllarda, üretimin yüksek olması nedeniyle Almanlar tarafından buz fabrikası kurulan, önce develerle sonra da alınan kamyonlarla ihracat için Kovala limanına taşınan balıkların hazırlandığı yer olan Dalyan işletmelerinin hikayesi ve son durumu hakkında bilgi verildi. Günümüzde göl kıyısındaki gastronomi turizmi, Kapıkırı ve Serçin köylerindeki ekoturizm faaliyetleri, kuş gözlemciliği, botanik turları ve trekking gibi etkinliklerin yöre insanlarına olan katkıları anlatıldı. Göl kıyısındaki köylerde geçmişte deniz bayramının, festivallerin ve şenliklerin yapıldığı önemli farkındalıkların oluştuğu, bunların tekrar hayat geçirilmesi gerektiği belirtildi" şeklinde konuştu. "Bütünlüğü bozacak faaliyetlere izin verilmemeli" Bafa Gölü ve Latmos’un bir arada korunması ve bütünlüğü bozacak faaliyetlere izin verilmemesi gerektiğine de dikkat çekilen söyleşide, doğru projelerin geliştirilmesi gerektiğini ifade eden Sürücü; "Bafa Gölü’nün ekolojik yapısının bozulmasının başta Büyük Menderes Nehri’nin getirdiği kirlilik olmak üzere, güneybatısında yer alan yavru balık üretim tesislerinin olumsuz katkıları, maden ocaklarının oluşturduğu tahribatlar ve dış ortamdan gelen kirlilik yükü, su giriş ve çıkışlarının yılın belli dönemlerinde toprakla kapatılmasıyla birlikte gölün su kalitesindeki değişimler, tuzlanmalar ve bozulmalar meydana geldiği bu durumun sucul canlıları etkilediğinden başta balıkçılar olmak üzere, bir zamanlar önemli turizm destinasyonu olan bölgedeki turistik işletmeleri de olumsuz etkilediği belirtildi. Özellikle 2011 - 2014 yılları arasında gölde meydana gelen alg patlamaları nedeniyle SDÜ Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erol Kesici’nin yapmış olduğu araştırmalar ve çevre örgütlerinin yaptığı çalıştaylar ve toplantılar neticesinde önemli farkındalık oluştuğu vurgulandı. Bafa Gölü’nün ekolojik yapısının olumsuz etkilerden korunması için, tüm kurumların işbirliği yapacağı çok köklü önlemlere ve yaptırımların uygulanmasına bağlı olduğu, bunların bir an önce başlaması gerektiği belirtildi. Ancak en büyük tehdidin Bafa Gölü’yle bütünleşen hemen yanındaki Latmos Dağları’nın, binlerce yıldır bozulmadan duran olağanüstü güzellikteki doğal peyzajının geri dönülmez biçimde yok olmasına dikkat çekildi. Bafa Gölü’nün ve Latmos Dağları’nın bir bütün olduğu, bütünlüğü bozacak faaliyetlere izin verilmemesi gerektiği, koruma statülerinin birleştirilerek ve genişletilerek, doğal ve kültürel kaynak değerlerine ve bölgede yaşayan insanların geleneksel yaşamlarına hassasiyet gösterilmesini ve korumaya uyumlu kullanılmasını sağlayacak doğru projeler geliştirilmesine vurgu yapıldı” dedi.
Kahramanmaraş Selçuk Bayraktar: "Savunma sanayimizdeki yüzde 85 oranında dış bağımlılık yüzde 20’lere düştü" İsrail’in Lübnan’daki Hizbullah üyelerine ait çağrı cihazı, telsiz ve telefonları eş zamanlı patlatması ile ilgili konuşan TEKNOFEST Yönetim Kurulu Başkanı, T3 Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar, "Savunma sanayinde olduğu gibi, o yazılımı gerçekleştirenler bu teknolojiye de hükmediyor. İsrail bunun bir örneğini çok vahşi bir şekilde terör eylemiyle gerçekleştirmiş oldu" dedi. TEKNOFEST Teknoloji Yarışmaları çerçevesinde ‘Uluslararası Liselerarası’ İnsansız Hava Araçları (İHA) Yarışması Kahramanmaraş Türkoğlu Lojistik Merkezi’nde düzenleniyor. TEKNOFEST Yönetim Kurulu Başkanı, T3 Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar heyecan dolu yarışmanın finallerine katılıp takımları ziyaret etti. Düzenlenen yarışmalar çerçevesinde Türkiye’nin dört bir yanında gelen öğrenciler oluşturulan stantlarda birbirinden farklı insansız hava araçlarını test edip havalandırma imkanı buldu. Stantları tek tek ziyaret edip TEKNOFEST hakkında konuşan Selçuk Bayraktar, “7. Yılında biz onuncu TEKNOFEST’i düzenliyoruz. Milyonlarca ziyaretçi ağırlandı ve bu yıl bir buçuk milyon öğrenci yarışmalarımıza başvurdu. ilk yıldan itibaren büyük bir rüzgarla geldi ve her severinde kendi rekorunu kırdı. Özellikle insansız hava araçlarımızda bundan 20 yıl önce başlattığımız mücadele tam da bu anlamdaydı” diye konuştu. Savunma sanayiinde bağımsız olabilmek için milli sistemlerin kritik olduğunun altını çizen Bayraktar, şöyle devam etti: "Teknolojinin tüm diğer sivil alanlarındaki bağımlılığın ülkeleri ne kadar zor duruma düşüreceğini yaşamış bulunuyoruz. Ülkemizin teknolojik bağımsızlığına adamış olan biri olarak bizlerin de elbette bildiği hususlardı. Çünkü teknoloji mekanik unsurlarıyla değil sanayi devriminden sonra gelişmiş mekanik makinalarla değil içinde çok karmaşık yazılımlar, elektronikler barındıran bir şekilde hayatımızın her alanına giriyor. Kolumuzdaki saatten, kullandığımız cep telefonlarına ve bunun yanı sıra araçlarımızda her yerde. Dolayısı ile savunma sanayinde olduğu gibi bu teknolojiye hükmedenler o yazılımları geliştirenler olmuş oluyor. Bununda bir örneğini çok vahşi bir şekilde terör eylemiyle İsrail gerçekleştirmiş oldu. Yaptığı eylemle bütün dünyayı bir anlamda kasıp kavurmuş oldu. Biz bunu savunma sanayinden özellikle vurgusunu yaparak milli teknoloji hamlesinin tam bağımsızlık vizyonuyla inşa etmiştik ama TEKNOFEST’in asıl vizyonu, savunma sanayiinde gösterilen bağımsızlık ve millileşme hamlesinin teknolojinin tüm diğer sivil alanlarına yayılmasıydı. Burada da milyonlarca gencimiz ile birlikte şuanda Kahramanmaraş’tayız ve yüzlerce gencimiz İHA’larını geliştiriyorlar. Elbette bu gençlerimizin yapacağı eserler bizlerin bu anlamda bağımsız ve egemen olması için çok önemli rol oynayacak." Türkiye’nin terörle mücadele de insansız hava araçlarının kullanımı noktasında ambargolara maruz kaldığını anımsatan Bayraktar, "Bu durumu ne kadar laf ile söylesek pek anlatmak mümkün değildi biz bunu özellikle insansız hava araçları serüvenimiz de çokça yaşadık. Biliyorsunuz ülkemizde büyük ambargolar uygulanıyordu özellikle terör ile mücadele harekatlarında yürüttüğü çalışmalar açısından 20 yıl önce insansız hava araçlarımız ile başlayan serüvenimiz bugün dünyanın en büyük markası. İnsansız hava aracını en fazla ihraç eden ülke olarak dünyaya damgasını vurdu. Savunma sanayimizde yüzde 85 oranında dış bağımlılıktan yüzde 20’lere düştü. İnsansız hava araçlarımızda yerli katkı yüzde 93 olarak gerçekleşti. Bütün stratejik bileşenlerin ülkemizde yapıldığı bir ekosisteme dönüştü. Bizim arzumuz bu hayatımıza ve her köşesine giren teknolojinin tüm diğer sivil alanlarında benzer bir hamlenin gerçekleşmesi. Bununda ancak büyük bir toplumsal bir dip dalgayla olacağını fark ederek biz TEKNOFEST’i düzenlemiştik ve şuanda 10. TEKNOFEST’i düzenliyoruz” ifadelerini kullandı.
Bursa Yollarda araç değil, neşeli çocuk sesleri yükselecek Bursa Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden BURULAŞ, Avrupa Hareketlilik Haftası kapsamında yolları araçlara değil, çocukların neşeli seslerine bırakmak adına 22 Eylül Pazar günü toplu taşıma araçlarının yüzde 50 indirimli olacağını açıkladı. Bursa’da, Avrupa Hareketlilik Haftası Büyükşehir Belediyesi’nin birbirinden renkli etkinlikleriyle kutlanırken, 22 Eylül Pazar günü Heykel Atatürk Caddesi, 10.00 ile 12.00 saatleri arasında araç trafiğine kapatılarak sadece bisiklet ve yaya ulaşımına açılacak. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in saat 09.30’da Tophane Saltanat Kapısı’ndan başlatacağı ‘Yeşil Pedalla Yeniden Yeşile’ bisiklet etkinliğiyle start alacak olan program, çocuklara ve yetişkinlere unutamayacakları bir gün geçirme fırsat sunacak. Ulucami ile Valilik Binası arasında yapılacak programda, bisiklet ve e-skuter sürüş eğitimlerinin yanı sıra 4 farklı alanda gazoz kapağı, cilli, yılan, ip atlama, yakar top, don ateş, istop, kuyruk kapmaca, mendil kapmaca, yağ satarım bal satarım, kutu kutu pense, körebe, davul zurna gibi sokak oyunları oynanacak. Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden BURULAŞ da 22 Eylül Pazar günü toplu taşıma araçlarının yüzde 50 indirimli olacağını açıkladı. BURULAŞ’tan yapılan açıklamada şu cümelere yer verildi; "Arabasız Gün’e hazır mısınız? 22 Eylül Pazar günü, Çocukların Heykeli Avrupa Hareketlilik Haftası kapsamında yolları araçlara değil, çocukların neşeli seslerine bırakıyoruz. Toplu taşıma araçları yüzde 50 indirimli! Hem şehrimizi keşfedin hem de çevreye bir nefes verin.” Uygulama Bursakart kullanmak suretiyle, kent içi ayakta yolcu taşıyan hatlarda geçerlidir.