POLİTİKA - 19 Aralık 2025 Cuma 12:30

Bakan Tunç: "Denetimli serbestlik bir cezasızlık alanı değildir"

A
A
A
Bakan Tunç: "Denetimli serbestlik bir cezasızlık alanı değildir"

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Denetimli serbestlik bir cezasızlık alanı değildir. Tabii denetimli serbestlik dediğimiz zaman serbestlik kelimesi cezaevinden tahliye olduğu zaman artık serbestsiniz. Böyle bir durum söz konusu değil" dedi.


Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, ’Türk Denetimli Serbestlik Sisteminin 20 Yıllık Panoraması 20. Yıla Bütüncül Bakış Sempozyumu’na katıldı. Ankara Dikmen Hakimevinde düzenlenen programa CTE Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım, başsavcılar, komisyon başkanları ile yargı mensupları katıldı.


"Denetimli serbestlik sistemi, 460 bin yükümlünün takibini gerçekleştirmektedir"


Programın açılış konuşmasını gerçekleştiren CTE Genel Müdürü Yıldırım, "Bu buluşma sistemimizin kat ettiği mesafeyi değerlendirmek ve gelecekteki hizmetlerimizi de daha etkili hale getirmek adına önemli bir platform oluşturacaktır. Denetimli serbestlik sistemi 2005 yılında ceza adalet sistemine sistemimize kazandırılarak cezanın yalnızca infaz edilmesi ile sınırlı kalmayan aynı zamanda bireyin topluma yeniden kazandırılmasını önceleyen modern bir anlayışı beraberinde getirmiştir. Denetimli serbestlik suçla etkin mücadelede tamamlayıcı bir unsur olmanın ötesinde onarıcı adaletin sağdaki en somut uygulayıcısı haline gelmiştir. Büyüyen denetimli serbestlik sistemi bugün itibarıyla 149 denetimli serbestlik müdürlüğü, 6363 personel ve 460 bin yükümlünün takibini gerçekleştirmektedir" ifadelerinde bulundu.


Denetimli serbestlik uygulamalarıyla ilgili olarak sempozyumlar gerçekleştirdiklerinden bahseden Bakan Tunç, "Bugünkü toplantımızda caydırıcılık, suçun önlenmesi, toplumsal onarım ve bireyin yeniden kazanılması başlıklarını insan, toplum ve sorumluluk ekseninde ele alacağız. Bu kapsamda ceza adaletinde yeni bir yaklaşım ve dil arayışını denetimli serbestliğin disiplinler arası yapısını gönüllülük ve toplumsal katılımı infaz ve rehabilitasyon sürecindeki stratejik rolünü bilimsel birikim ve saha tecrübesiyle birlikte değerlendireceğiz" dedi.


Mülkün temelinin adalet olduğunu vurgulayan Tunç şöyle konuştu:


"Adalet toplumsal barış ve huzurun teminatıdır. Adalet mazlumu korumak, mağdurun sesi olmaktır. Haklıya hakkını gecikmeksizin vermektir. Adaletin tecellisinin çok önemli bir boyutu da ceza adaleti sistemidir. Kanunda suç olarak tanımlanan fiillerin araştırılması ve araştırıldıktan soruşturulduktan sonra kovuşturma aşaması, yargılama aşaması ve kişiye işlediği fiil nedeniyle bir yaptırıma karar verilmesi ve sonrasında da bu yaptırımın infaz edilmesi yani üç aşama soruşturma, kovuşturma ve infaz aşamasından oluşan ceza adalet sisteminin her bir aşaması birbirinden değerlidir. İhmal edilmeden gerçekleştirilmesi gerekir. Soruşturmanın etkin bir şekilde sürmesi, delillerin araştırılması sağlıklı bir yargılama yapılmasının şartıdır. Kovuşturmanın etkin yapılarak yaptırımın hakkıyla karar verilmesi ve bu kararın da infaz aşamasında uygulanması ceza adalet sisteminin en önemli aşamalarıdır. Tabii ceza adalet sistemi dediğimiz zaman asıl maksat toplumu suçtan korumaktır. Suçludan korumaktır. Dolayısıyla toplumu korumaktır. Toplumsal huzuru sağlamaktır."


"Ceza adaletinin amacını tam anlamıyla gerçekleştirebilmek için infaz sisteminin çok etkin olması lazım"


Toplumsal huzuru sağlayabilmek için infaz aşamasının kıymetli olduğunu söyleyen Tunç, "Eğer infaz aşamasında soruşturma ve kovuşturma aşamalarından geçip infaz aşamasında tamamlayan suç işleyen kişinin eğer infaz aşamasında ıslah edilmemişse topluma kazandırılmamışsa cezası bittikten sonra cezaevinden tahliye olduktan sonra yeniden suç işleme eğilimindeyse o zaman ceza adaletinin amacı gerçekleşmemiş olur. Amacımız neydi? Toplumu suçtan korumaktır. Eğer infaz aşamasında suçlu ıslah edilemiyorsa ona gerekli eğitimler meslek kazandırmalar verilmemişse bu kişi cezaevinden tahliye olduktan sonra yeniden suç işleme ihtimali yüksek olacaktır. O nedenle ceza adaletinin amacını tam anlamıyla gerçekleştirebilmek için infaz sisteminin çok etkin olması lazım. İnfaz aşamasında özellikle amaca uygun çalışmaların gerçekleştirilmesi gerekir" diye konuştu.


"Denetimli serbestlik suça karışmış bireyi mutlak bir etiketle tanımlamaz"


Adalet anlayışının sahadaki en somut karşılığı denetimli serbestlik sistemi olduğunu aktaran Tunç, "Denetimli serbestlik teknik bir infaz modeli olmanın ötesinde insanı merkeze alan, sorumluluğu önceleyen ve değişimi mümkün gören bir adalet felsefesinin canlı tezahürüdür. Bizler cezayı tek başına bir amaç olarak görmeyen hatadan dönüşe alan açan bireyin topluma yeniden katılımını önceleyen bir hukuk anlayışının ve medeniyetin temsilcileriyiz. Her bireyi sadece geçmişiyle değil taşıdığı potansiyelle değerlendiren her hatayı telafi ve arınma imkanı olarak ele alan yüksek bir adalet tasavvurunun ürünüdür. Denetimli serbestlik suça karışmış bireyi mutlak bir etiketle tanımlamaz. Onu toplum dışına itmek yerine içinde hala değişebilecek bir insan kurulabilecek bir gelecek ve onarabilecek bir hayat olduğunu kabul eden bütüncül bir yaklaşımı esas alır. Bu anlayış kişiyi ayrıştırmanın karanlığını terk etmez. Kontrollü, rehberlik odaklı ve sorumluluk temelli bir yeniden kazanım zemini sunar. Çünkü insan yanılabilir. Asıl maharet düşenin elinden tutabilmek suçun ötesine geçip insanın kendisine ulaşabilmektir. Doğru denetim ve rehberlikle desteklenen her kişi hayatına yeniden yön verebilir. Denetimli serbestlik işte bu yeniden başlangıcın kapısı bu ilerleyişin köprüsüdür. Kişiye hatasıyla yüzleşme, telafi imkanı bulma ve en önemlisi kendini yeniden inşa etme fırsatı verir. Bu yönüyle denetimli serbestlik ahlaki sorumluluk bilincini besleyen toplumsal onarımı hedefleyen bir adalet pratiğidir. Denetimli serbestlik bir cezasızlık alanı değildir. Tabii denetimli serbestlik dediğimiz zaman serbestlik kelimesi cezaevinden tahliye olduğu zaman artık serbestsiniz. Böyle bir durum söz konusu değil. Evet. Sistemin adı denetimli serbestlik ama aslında denetimli bir yükümlülük başlıyor" diye devam etti.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara ÜNİPERSEN Başkanı Güzel: "Memurun geleceğini garanti altına alacak bir düzenleme maalesef gelmedi" Üniversite İdari Personel Sendikası (ÜNİPERSEN) Genel Başkanı İbrahim Güzel, "3 buçuk aydır 8. Toplu Sözleşmenin memurun alım gücünü korumadığını, geleceğini kararttığını, bu nedenle ek protokol olması gerektiğini söylüyoruz. Memurun geleceğini garanti altına alacak bir düzenleme maalesef gelmedi" dedi. ÜNİPERSEN, memur ve emeklilerin artan hayat pahalılığı karşısında yaşadığı geçim sıkıntısına dikkat çekmek amacıyla eylem süreci başlattığını açıkladı. Sendika tarafından yapılan açıklamada; açıklanan maaş artış oranlarının kira, gıda, ulaşım, enerji ve temel yaşam giderlerindeki artışın gerisinde kaldığı belirtildi. Her geçen gün kamu çalışanları ve emeklilerin hayat pahalılığı karşısında duramadıklarını vurgulayan ÜNİPERSEN, bu konuya dikkat çekmek amacıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde bir eylem gerçekleştirdi. TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verileri ile vatandaşın çarşıda ve pazarda karşılaştığı enflasyon arasında fark olduğunun altını çizen ÜNİPERSEN, bu tablo karşısında sessiz kalmayacaklarını belirterek adil bir maaş düzenlemesi olana kadar Ankara’da birtakım eylemler gerçekleştireceklerini açıkladı. Ayrıca ÜNİPERSEN, 9 Ocak 2026 tarihinde iş bırakma kararı alacaklarını duyurdu. "Her gün maaş hesabı yapmaktan yorulduk" Memur ve emeklilerin enflasyon karşısında mağdur olduğunu ve bu durumdan dolayı yetkililerden destek beklediklerini belirten ÜNİPERSEN Genel Başkanı İbrahim Güzel, "3 buçuk aydır 8. Toplu Sözleşmenin memurun alım gücünü korumadığını, geleceğini kararttığını, bu nedenle ek protokol olması gerektiğini veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) inisiyatif alması gerektiğini söylüyoruz. Meclis 2 buçuk aydır çalışıyor. Memurun geleceğini garanti altına alacak bir düzenleme maalesef gelmedi. Çalışma hayatının öncüsü olan bakanlığa bakıyoruz. Bırakın ek protokolü, konuya konuya ilişkin bir açıklama dahi gelmedi. Yaklaşık 1 aydır 2026 bütçesi Mecliste görüşülüyor. Tüm bakanlıklar ve bağlı kuruluşların bütçeleri karara bağlanıyor. Bu bütçenin memura refah getirmesi için bir adım var mı? Maalesef o da yok. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri üzerinden yapılan artışlar tüm kamu çalışanlarının ev kirasını bile ödeyemez hale getirmiş, 4 milyon memur, 2 milyon memur emeklisi maaşları yattığı gün bile yakınlarından borç ister hale gelmiştir. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir" diye konuştu. "Memurun kira ve faturalardan sonra gıdaya ayırdığı bütçe her geçen gün azalıyor" Memur ve emeklilere yapılan zam teklifinin enflasyonla örtüşmediğinin altını çizen Güzel, sözlerini şöyle sürdürdü: "Memurun ne durumda olduğunu şu önümüzdeki koliler çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Memurun kira ve faturalardan sonra gıdaya ayırdığı bütçe her geçen gün azalıyor. Devletin memuru, yardım kolisine muhtaç hale geldi. Biz memurlar olarak istiyoruz ki her gün kirayı nasıl ödeyeceğimizi düşünmeyelim. Kredi kartının asgarisini ödemek için bu ay kimden borç borç para isteyelim diye düşünmeyelim. Her gün maaş hesabı yapmaktan yorulduk. Tek isteğimiz insanca yaşanacak ücret. Şu an ilçelerde bile kiralar 20 bin liranın üzerine çıkmış durumda. Büyükşehirlerde maaşının yarısını kiraya veren bir memur nasıl geçim sağlayacak? 3600 ek gösterge sözü verildi ve kararı alındı. Bütçede onu da göremiyoruz. Kamuda mülakatlar her gün adaletsizlik oluşturuyor. Memurların tamamı ocak zammında refah payı bekliyor. TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarıyla geçim sağlamak mümkün değildir. Bu nedenle her hafta refah payı talebimiz için mücadelemize devam edeceğiz" şeklinde konuştu.
Samsun Dayısının reddettiği miras borcu nedeniyle maaşına ve evine haciz konuldu Samsun’da bir tekstil fabrikasında servis şoförü olarak çalışan iki çocuk babası Mithat Aydemir, vefat eden dayısının banka borcu nedeniyle maaşına ve evine haciz konulduğunu öne sürerek mağduriyetinin giderilmesi için yetkililerden yardım istedi. Samsun’un Canik ilçesi Gaziosmanpaşa Mahallesi’nde ikamet eden Mithat Aydemir (51), Muğla’nın Milas ilçesinde 8 Şubat 2024 tarihinde hayatını kaybeden dayısı Orhan Demir ile hiçbir bağının bulunmadığını, cenazesine dahi katılmadığını belirtti. Dayısının bankaya olan borçları nedeniyle hakkında icra takipleri başlatıldığını ifade eden Aydemir, bu süreçte maaşının dörtte birine haciz konulduğunu, ardından evine de haciz işlemi uygulandığını ileri sürdü. Aydemir, Muğla Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açtığı dava sonucunda dayısının mirasını yasal süresi içerisinde reddettiğini ve bu durumun 2024/1461 Esas, 2024/1608 karar sayılı dosya ile 19 Temmuz 2024 tarihinde kesinleştiğini belirtti. Redd-i miras kararına rağmen ilgili banka vekili tarafından Bursa Banka Alacakları İcra Dairesi üzerinden farklı dosya numaralarıyla hakkında icra takiplerinin sürdürüldüğünü iddia eden Aydemir, her seferinde bu dosyalara itiraz etmek zorunda kaldığını söyledi. Sürecin kendisini ve ailesini psikolojik, maddi ve manevi olarak yıprattığını ifade eden Aydemir, icra takiplerinin kötü niyetli şekilde sürdürüldüğünü öne sürerek ilgili banka avukatı hakkında suç duyurusunda bulundu. Aydemir, hazırladığı dilekçeyi Samsun Adliyesi’ne sunarak Bursa Adliyesi’ne gönderilmesini talep etti. Şikayet dilekçesinde, reddedilen miras nedeniyle borçtan sorumlu tutulamayacağının açık olmasına rağmen yapılan icra işlemlerinin hukuka aykırı olduğunu savunan Aydemir, avukatlık görevini kötüye kullanma, görevi ihmal, resmi belgede sahtecilik ve kişiyi mağdur etme suçlarının işlendiğini iddia etti. Aydemir, yetkililerden yaşadığı mağduriyetin giderilmesini ve sorumlular hakkında gerekli yasal işlemlerin yapılmasını istedi.
Bitlis Bitlis’te karla mücadele toplantısı gerçekleştirildi Bitlis’te kış mevsiminin yaklaşmasıyla birlikte İl Özel İdaresi araç parkında, karla mücadele çalışmaları öncesinde kapsamlı bir değerlendirme toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda, il genelinde yürütülecek kar temizleme ve yol açma çalışmalarının planlaması ele alınırken, ekiplerin görev dağılımları, kullanılacak iş makineleri, araçların teknik durumları konuşuldu. Bitlis Valisi Ahmet Karakaya’nın da katıldığı karla mücadele toplantısında muhtemel yoğun kar yağışı ve buzlanma durumlarına karşı alınacak tedbirler de değerlendirildi. Özellikle kırsal bölgelerde ulaşımın aksamaması için ekiplerin 7/24 esasına göre görev yapılacağını belirten Bitlis Valisi Ahmet Karakaya, "Artık bilindiği üzere kış mevsiminin başlarındayız ve bütün ekiplerimiz karla mücadele için hazırlıklarını tamamladılar. İnşallah yaz aylarında yapılan hizmetlere benzer şekilde kışın da vatandaşımızın yollarının açık tutulması için elimizden gelen gayreti sarf etmeye devam edeceğiz. Tabii bunun için iyi bir hazırlık dönemi gerekiyor. Bu çerçevede bizim malumunuz merkez ile birlikte 7 ilçemiz var ve bu 7 ilçemizde 10 şantiyemizle bu hizmetleri yerine getireceğiz" dedi. 92 personel ve 70’in üzerinde iş makinasıyla 354 köyde karla mücadeleyi en iyi şekilde sürdüreceklerini ifade eden Vali Karakaya, "Karla mücadeleye İl Özel İdaremiz hazır durumda. Bildiğiniz üzere 354 köyümüz var ve 288 mezramız var. Şu an itibariyle yol ağımız yaklaşık 3 Bin 365 kilometredir" diye konuştu. Konuşmaların ardından Bitlis İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Adem Aydoğdu ve teknik personel kış aylarında karla mücadelede kullanılacak olan araç ve ekipmanları tanıttı.