EKONOMİ - 26 Aralık 2025 Cuma 09:52

Dededen gelen arıcılığı profesyonelleştirdi, ürettiği bal dünyada zirveye çıktı

A
A
A
Dededen gelen arıcılığı profesyonelleştirdi, ürettiği bal dünyada zirveye çıktı

Zonguldak’ta yaşayan Akosman çifti, 9 yıl önce 40 kovanla başladıkları arıcılık yolculuğunda "Kestane balının diyarı Zonguldak" sözünü uluslararası arenada kanıtladı. Saflık ve kalite göstergesi olan prolin değeri dünya standartlarının üzerinde çıkan Zonguldak kestane balı, önce Londra’da ardından Paris’te düzenlenen uluslararası yarışmalarda iki yıl üst üste ‘altın bal’ ödülüne layık görüldü.


Kilimli ilçesinde yaşayan 33 yaşındaki Muhammet Akosman, dedesinden ve ailesinden devraldığı arıcılık mesleğini akademik eğitimle birleştirdi. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Arıcılık Bölümü’nden mezun olan Akosman, 2016 yılında kendi işletmesini kurdu. Devlet desteğiyle 40 kovanla başladığı üretimini, eşiyle birlikte her yıl büyüttü.


Muhammet Akosman, üretim sürecini ve elde edilen başarıyı şu sözlerle anlattı:


"Zonguldak bölgesinde kestane balı ve arı ürünleri üreticisiyim. Dededen gelen bir mesleğimizi devam ettiriyoruz. Zonguldak bölgesi endemik bitkiler var. Özellikle kestane balı dünya standartlarının üzerinde bir bal ve kalitesi de bu kadar yüksek. Biz bu balı iyi bir şekilde üretmeye çalışıyoruz. Arıcılığa çok önem veriyoruz. Önem verdiğimiz için en iyi sonuçları elde ettik. 2024 senesinde Londra’da Altın Bal Ödülü almıştık. 2025 üretimi üretimde ise bu sefer Paris’e Uluslararası Bal Yarışması’na katıldık."


"İki sene peş peşe ödül almak gurur verici"


Akosman, iki yıl üst üste kazanılan altın ödüllerin kendileri ve Zonguldak için büyük bir gurur kaynağı olduğunu belirtti. 2024 yılında Londra, 2025 yılında da Paris’te ödül aldıklarını söyleyen Akosman, "Bu yarışmayla da birlikte yine iki sene iki üst üste altın balı ödülünü almış olduk. Yani bu konuda çok mutluyuz, gururluyuz hatta. 2025 senesinde ürettiğimiz kestane balıyla Paris’e bu sefer yarışmaya katıldık. Yine uluslararası Paris’te altın ödülünü aldık. 2 sene peş peşe altın ödülünü almak, Zonguldak’a bu ödülü getirmek çok güzel. Bizim için çok gurur verici bir olay."


"Bu bal antioksidan bakımından çok zengin"


Zonguldak kestane balının farkını analiz sonuçlarının net şekilde ortaya koyduğunu vurgulayan Akosman, balın sağlık açısından da çok özel bir ürün olduğuna dikkat çekerek şöyle konuştu:


"Bu balı almamızın, bu ödülü almamızın sebeplerinden biri Zonguldak’ın dünya standartlarının üzerinde bir kestane balının olması. Bu bal antioksidan bakımından çok yüksek. Hatta dünya standartlarında en üstün en fazla antioksidan kestane balında var. Bunun yanında kestane balı bağışıklığı yükseltir. Akciğer rahatsızlıklarında ve üst solunum rahatsızlıklarına iyi geldiği bilinmektedir."


"Yer altı elması kömür, yer üstü elması kestane balı"


Zonguldak’ın hem yeraltı hem de yerüstü zenginliklerine dikkat çeken Akosman, şu ifadeleri kullandı:


"Hatta ben her zaman şu cümleyi kullanıyorum. Bizim Zonguldak’ın yeraltı elması kömürse yerüstü elması da kestane balıdır. Yani bu cümleyi her yerde vurguluyoruz. Çünkü Zonguldak bizim için çok değerli. Kestane balımız da değerli. Bu şekilde üretime güzel bir şekilde devam etmeye çalışıyoruz."


Bal analizlerinde özellikle prolin ve diastaz değerlerine önem verdiklerini belirten Akosman, elde edilen sonuçları da ayrıntılarıyla paylaştı. Akosman, "Biz tahlile bal gönderdiğimizde analizi okumak çok önemli. Analizde dikkat ettiğimiz konular var. Prolin ve diastaz sayıları. Yani bunlar arının bal attığı değerdir. Yani insanın baldan aldığı faydadır. Bunlar dünya standartlarının çok üstünde çıkıyor bizim kestane balında. Ortalama 1.500 üstü. Hatta Londra’da ödül aldığımızda 1.980 rakamlarını yakaladık. 2025’te ise 1.500 üzeri prolin değerleri 45-50 arası diastaz. Yani baldan aldığımız kalite ve fayda çok üst seviyeler seviyelerde" dedi.


"Hedefimiz Zonguldak kestane balını tanıtmak"


Geleneksel arıcılıkla modern yöntemleri birleştirdiklerini belirten Akosman, hedeflerini şu sözlerle anlattı:


"Biz dededen gelen arıcılığı devam ettiriyoruz. Şu an Muğla Üniversitesi Arıcılık bölümünden mezun oldum. Yani kültürel yöntemle bir yandan şu anki modern arıcılığı birleştirip en kaliteli arı ürünlerini üretmeye özen gösteriyorum. Bundan sonraki sürecimiz Zonguldak kestane balını zaten bir yerlere taşımak, tanıtmak ve diğer arı ürünleriyle birlikte Zonguldak’ta güzel bir marka olmak."


Piyasada balda tağşişin yaygın olduğuna da dikkat çeken Akosman, üretim anlayışlarını şu sözlerle ifade etti:


"Çünkü biliyorsunuz şu an birçok yerde balda tağşiş yani kalitesizlik çok var. Biz en iyi ürünü üretip kendi çocuklarımıza getirebildiğimiz balları ve arı ürünlerini birçok ailenin sofrasına getirmek. Çünkü kestane balı normal sofralık bir bal değildir. Sabah aç karnına tatlı kaşığı yenen yani sağlık amacıyla tüketebileceğimiz bir üründür. En iyi bir şekilde yapıp arıcılığımızı en iyi bir şekilde balımızı üretip bunu bu şekilde müşterimize ve piyasaya sunmaya çalışıyoruz."


Eşi Sevgi Akosman da arıcılığın yaşamlarının merkezinde olduğunu belirterek, şunları söyledi:


"Arının içerisindeyiz. Kestane balı üretimi yapıyoruz. Eşimle tanıştığımdan beri arıcılığın içerisindeyim. Gezginci arıcılık yapıyoruz aslında ama asıl mesleğimiz kestane balı. Kestane balının şifalarından biraz bahsetmek istiyorum. Antioksidan etkisi var, bağışıklık etkisi var. O yüzden kestane balını tüm dünyaya tavsiye ediyoruz."


Zonguldak kestane balının farkını vurgulayan Sevgi Akosman, iki yıl üst üste alınan ödüllerin önemine dikkat çekerek konuşmasını şöyle tamamladı:


"Bizim kestane balımızın diğer kestane bağlarından farkını söylemek istiyorum. 2024 yılında Londra’da 2025 yılında da Paris’te ödül aldık. Dünyanın en iyi kestane balını ürettik. Eşimle birlikte arıcılığı severek yapıyoruz. Tüm kadın üreticilere arıcılığı tavsiye ediyorum. Kadınların yapacağı hiçbir şey yoktur."


(OA

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul ’’Gıda arzı güvenliği için tarımda teknolojik dönüşüm şart’’ Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte tarımın stratejik önemi net görüldü. Yapay zekâ ve otonom sistemlerle tarımda daha verimli ve sürdürülebilir üretim yapılabiliyor. Rusya-Ukrayna savaşı, modern çağda tarımın yalnızca ekonomik bir faaliyet değil, jeopolitik bir güç unsuru olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Ukrayna’nın ‘Avrupa’nın tahıl ambarı’ olarak devre dışı kalması, başta Afrika ve Orta Doğu olmak üzere birçok ülkede gıda krizini tetikledi. Bu süreçte Tahıl Koridoru Anlaşması, Türkiye’nin diplomatik gücü sayesinde hayata geçirilerek küresel gıda arzında hayati bir rol oynamıştı. Bu gelişme, tarımın artık savaşlar kadar belirleyici olduğunu; hatta savaşların seyrini etkileyebilecek bir milli güvenlik meselesi haline geldiğini ortaya koydu. Tarımsal üretimi güçlü olmayan ülkelerin, küresel krizlerde bağımsız karar alma kabiliyetlerinin zayıfladığı açıkça görüldü. Tarım Teknolojileri Kümelenmesi (TÜME) Yönetim Kurulu Başkanı Abdulkadir Karagöz, Ukrayna savaşıyla birlikte tarımın stratejik öneminin daha net görüldüğünü belirterek, yapay zekâ ve otonom sistemlerle tarımda köklü bir dönüşümün şart olduğunu söyledi. Karagöz, Türkiye’nin bu yeni döneme güçlü bir tarım teknolojileri altyapısıyla hazırlanması gerektiğini ifade etti. "Ukrayna savaşı tarımın stratejik gücünü gösterdi" Ukrayna’nın küresel tahıl arzındaki kritik rolüne dikkat çeken Karagöz, Türkiye’nin öncülüğünde hayata geçirilen Tahıl Koridoru Anlaşması’nın milyonlarca insan için hayati öneme sahip olduğunu belirtti. "Bu süreç bize şunu net biçimde gösterdi: Tarım, artık sadece çiftçinin meselesi değil; devletlerin bağımsızlığıyla doğrudan bağlantılı bir alandır" diyen Karagöz, tarımsal üretim gücü olmayan ülkelerin kriz dönemlerinde ciddi kırılganlık yaşadığını söyledi. "Savaşlar üretimi durdurmuyor, teknoloji fark oluşturuyor" Geleneksel tarım anlayışının yerini teknoloji odaklı üretim modellerinin aldığını belirten Karagöz, günümüzde savaş ve kriz ortamlarında bile gıda üretiminin sürdürülebildiğini vurguladı. "Otonom sistemler ve yapay zekâ destekli üretim sayesinde artık mesele daha çok üretmek değil, daha verimli ve sürdürülebilir üretim yapabilmektir" ifadelerini kullandı. "Türkiye tarımda teknolojiyle dönüşmek zorunda" Türkiye’nin tarımsal üretimde önemli bir potansiyele sahip olduğunu ancak iklim krizi, su yönetimi, fiyat istikrarı ve yaşlanan üretici nüfusu gibi risklerle karşı karşıya olduğunu belirten Karagöz, özellikle hayvancılıkta yaş ortalamasının 60’a yaklaşmasının ciddi bir uyarı olduğunu söyledi. Karagöz, "Gençleri tarıma ancak modern, teknoloji tabanlı üretim modelleriyle çekebiliriz. Milli Teknoloji Hamlesi’nin tarım ayağını güçlendirmek zorundayız" dedi. "Yapay zekâ ile daha az kaynakla daha fazla verim mümkün" Süt üretimi üzerinden örnek veren Karagöz, teknoloji ve genetik altyapı sayesinde bugün 10 milyon inekle yapılan üretimin, 2 milyon inekle gerçekleştirilebileceğini belirtti. "Bu yaklaşım; suyu, emeği ve zamanı koruyan bir üretim anlayışıdır. Tarımda verimlilik artık bir tercih değil, zorunluluktur" diye konuştu.