SPOR - 10 Ocak 2025 Cuma 10:21

Sivassporlu futbolcu Jan Bieganski’nin acı günü

A
A
A
Sivassporlu futbolcu Jan Bieganski’nin acı günü

Sivasspor’da forma giyen orta saha oyuncusu Jan Bieganski, ağabeyini kaybetti. Kulüp, konuyla ilgili bir açıklama yaparak Polonyalı futbolcu için taziye mesajı yayımladı.


Trendyol Süper Lig kulübü Sivasspor acı bir haberle sarsıldı. 2024’ün yaz transfer döneminde Lechia Gdansk takımından transfer edilen Jan Bieganski’nin ağabeyinin hayatını kaybettiği duyuruldu.


Sivasspor Kulübünden yapılan açıklamada, “Futbolcumuz Jan Bieganski’nin abisi Aleksander Bieganski’nin vefatını derin bir üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız. Jan Bieganski’nin acısını yürekten paylaşıyor, başta Bieganski ailesi olmak üzere tüm yakınlarına ve sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyoruz" ifadelerine yer verildi.



Sivassporlu futbolcu Jan Bieganski’nin acı günü

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Bakan Yumaklı: “İran’la ekonomik ve ticari ilişkilerimizi sonlandırmadık, bundan sonra da sonlandırmayacağız” Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) düzenlediği Türkiye-İran Tarım Alanında İşbirliği Toplantısı’nda konuşan Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, ““İran’la ekonomik ve ticari ilişkilerimizi sonlandırmadık, bundan sonra da sonlandırmayacağız” dedi. TOBB tarafından düzenlenen Türkiye-İran Tarım Alanında İşbirliği Toplantısı’na Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, İran Tarım Bakanı Gholamreza Nouri Ghezeljeh, Ticaret Bakan Yardımcısı Özgür Volkan Ağar, TOBB Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Faik Yavuz, İran Ankara Büyükelçisi Mohammad Hassan Habibollah Zadeh ve İran Ticaret Sanayiler Madenler ve Tarım Odası Başkanı Samad Hasanzadeh katıldı. TOBB İkiz Kuleler Sosyal Tesisler’de gerçekleşen programda konuşan Tarım Orman Bakanı Yumaklı, Türkiye’nin İran ile ikili ticaret hacminin 30 milyar dolarlık hedefe ulaşması için işbirliği alanlarını çeşitlendirmeye büyük önem verdiklerini kaydetti. “İran’la ekonomik ve ticari ilişkilerimizi sonlandırmadık, bundan sonra da sonlandırmayacağız” Türkiye ve İran arasında ‘rekabetle küçülmek yerine iş birliği ile büyümeyi’ tercih ettiklerini dile getiren Bakan Yumaklı, “İran Türkiye’nin Asya’ya açılan kapısı, Türkiye de İran’ın Avrupa’ya açılan kapısı. Bugüne kadar ülkelerimizin bu potansiyellerinden çeşitli sebeplerle yeterince istifade edemedik. Ama ticaret ve yatırımlar başta olmak üzere ilişkilerimizi halklarımızın refahını artıracak şekilde ileriye taşıma irademizi koruduk. 2012 yılında yaklaşık 22 milyar dolara ulaşan ikili ticaret hacmimiz son yıllarda kayda değer oranda gerilemiştir. Bunun temel nedeni İran’a uygulanan yaptırımlar ve Covid-19 pandemisi olmuştur. Salgın geride bırakılmış olmakla birlikte, yaptırımların ticareti engelleyici etkileri maalesef halen sürmekte. Türkiye olarak buradaki tutumumuzu koruyoruz. Tek taraflı yaptırımları tasvip etmediğimizi, bu tür baskı araçlarına başvurulmasının amaca hizmet etmediğini her zaman dile getirdik. Sayın Cumhurbaşkanımızın da her zaman dile getirdiği gibi; yaptırımlar nedeniyle komşumuz İran’la ekonomik ve ticari ilişkilerimizi sonlandırmadık, bundan sonra da sonlandırmayacağız. Mevcut durumda yaptırımlar İran’la iş ilişkilerimizde özellikle bankacılık sisteminden kaynaklanan sorunlara yol açıyor. Bu ve benzeri sorunların kısa zamanda çözüme kavuşturulmasını ümit ediyoruz” ifadelerini kullandı. “İran’dan 125 sanayi ürününde taviz almış olup, 140 tarım ürününde İran’a tercihli tarife uygulamaktadır” Türkiye ve İran arasında 2023 yılında 5.5 milyar dolarlık gerçekleşen ticaret hacminin yüzde 16,6’sının tarımsal ürün olduğunun altını çizen Yumaklı, “2024 yılı ilk 10 aylık tarımsal ticaret hacmimiz bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 30 civarında artış göstererek 854 milyon dolar seviyelerine yükselmiştir. Bu durum bizlere tarımın ülkelerimiz işbirliğinde ne kadar önemli bir paya sahip olduğunu gösteriyor. Ülkelerimiz arasında imzalanmış olan Tercihli Ticaret Anlaşması 1 Ocak 2015 tarihinden beri yürürlükte. Bu kapsamda; ülkemiz İran’dan 125 sanayi ürününde taviz almış olup, 140 tarım ürününde İran’a tercihli tarife uygulamaktadır. Bugün geldiğimiz noktada; tarımsal ticaretin artırılması ve çeşitlendirilmesi için hem Ticaret anlaşmalarını, hem teknik düzeyli anlaşmalarımızı hem de bugün gerçekleştirdiğimiz gibi iş forumlarını etkin şekilde kullanmalıyız. Bu forumun ilk yapıldığı 2016 yılından günümüze; tarımsal ticaret hacmimiz neredeyse yüzde 100’e yakın bir seviyede artış göstermiştir. Bu da bizlere sektörün birbirini tanımasının ve temas etmesinin ne kadar önemli olduğunu, ne kadar önemli bir olaya imza attığımızı bir kez daha göstermiştir” diye konuştu. İki ülkenin belirlediği 30 milyar Dolarlık ticaret hacmi hedefini anımsatan TOBB Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Faik Yavuz, “Bu hedefe ulaşmada, ülkelerimiz arasındaki Tercihli Ticaret Anlaşması’nın çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Anlaşma kapsamının genişletilmesi ticaretimizi daha da artıracaktır. Ülkemiz ile İran arasındaki Esendere ve Kapıköy sınır kapıları, Birliğimizce modernize edilmiştir. Gürbulak sınır kapısının modernizasyonu devam ediyor. İran, karayolu taşımacılığı açısından önemli bir ülkedir. İran’a gerçekleştirilen çok sayıda ikili taşımamızın yanı sıra Orta Asya’ya yönelik taşımalarımızın önemli bir kısmı İran transit geçilerek yapılmaktadır. Türkiye ve İran, karayolu taşımacılığı alanındaki uluslararası platformlarda ve elektronik TIR başta olmak üzere projelerde ortak hareket etmektedir. Bu nedenle, ulaştırma alanındaki işbirliklerinin geliştirilmesi iki ülkenin ticaretine önemli katkı sağlayacaktır. Bu kapsamda, akaryakıt fiyat farkı ve dolu depo uygulamasının kaldırılması başta olmak üzere iki ülke nakliyecisinin karşılaştığı sorunların giderilmesini bekliyoruz” ifadelerini kullandı.
İstanbul Bakan Fidan: “Suriye konusunda hikayemiz yeni başlıyor” Taksim’de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, yerli ve yabancı basın kuruluşları temsilcileri ile bir araya geldi. Toplantının ardından açıklama gerçekleştiren Bakan Fidan, “13 yıldır Suriye konusunda mesai harcamış biri olarak bu sonucu görmek hepimizi memnun etti. Ancak ‘Suriye konusunda hikayemiz yeni başlıyor’ diyebilirim. Türkiye bekasına yönelik tüm tehditleri kaynağında yok etme gücüne, kapasitesine ve her şeyden önemli olan kararlılığa sahiptir. Bugün geldiğimiz noktada bölücü örgüt ve Suriye’deki uzantıları için artık yolun sonu görünmektedir. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Eski düzen devam etmeyecek. Suriye’deki yeni düzende artık hiç kimsenin ama ve fakatlı ifadeler kullanma lüksü yoktur” dedi. Taksim’de bir otelde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, yerli ve yabancı basın kuruluşları temsilcileri ile bir araya geldi. Basın toplantısının ardından açıklama yapan Bakan Fidan, "Bildiğiniz gibi 2024 bölgesel ve küresel anlamda fevkalade gelişmelere sahne oldu. Buluşmamız vesilesiyle hem geride bıraktığımız yılın muhasebesini yapmak hem de dış politika vizyonumuzu sizlerle paylaşmak istiyorum. 2024 yılında bölgemiz güç dengesini adeta yeniden şekillendirebilecek nitelikte jeopolitik kırılmalara sahne oldu. Küresel anlamda da sıcak çatışmaların ve büyük güç rekabetinin damga vurduğu bir yıl yaşadık. Bölgemiz artık savaşlardan ve çatışmalardan yorulmuş durumda. Kalıcı barış, dayanışma ve işbirliğine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Zamanın ruhu dayanışmayı, kalkınmayı, bölge kaynaklarını iyi kullanmayı ve işbirliğini artık zorunlu kılmaktadır. Biz de tam bu nedenle; Cumhurbaşkanımızın vizyonuyla dış politikamızın ana eksenine bu prensipleri koyduk. Komşularımızla güçlü ortaklıklar kurmaya odaklandık. Batımızda Balkanlar ve Avrupa ile Doğumuzda Orta Doğu ile Kuzeyimizde Karadeniz ile Güneyimizde Afrika ile ittifakları bu yıl da güçlendirmeye devam ettik. Bu doğrultuda yoğun ve ön alıcı bir diplomasi trafiği yürüttük. Sayın Cumhurbaşkanımızın vizyonu ile şekillenen Türkiye eksenli bağımsız ve milli dış politikayla ülkemiz etkin ve saygın bir uluslararası aktör olarak bölgesinde öne çıktı. Yurt içinde ve dışında çok sayıda yabancı muhatabımızla geçtiğimiz yıl da istişarelerde bulunduk. Yeni işbirliği mekanizmaları tesis ettik. Dışişleri Bakanlığımızın merkez ve yurtdışı teşkilatı tüm kurumlarımızla eşgüdümlü ve uyum içinde çalışarak dış politika hedeflerimize doğru önemli mesafeler kat ettik. Aktif dış politikamızda sadece bugünün gelişmelerine etki etmekle kalmıyor, stratejik öngörü ile geleceği de mümkün olduğunca kurgulamaya çalışıyoruz. İçinde bulunduğumuz konjonktürde Türkiye’nin atıl ve reaksiyonel bir dış politika izleme seçeneği yok. Bu nedenle güçlü dış politika araçlarımızla desteklenen dış politikamızı, uzak görüşlü ve ön alıcı bir diplomasi aklıyla yürütmeye devam ediyoruz. Bunu yürütürken dış politikamızı çok katmanlı diplomatik hamlelerle ilerletiyoruz. Güvenlik ve savunma, bağlantısallık, ekonomi, ticaret, enerji, sosyal ve dijital katmanların her birinde artık bir projemiz, bir senaryomuz, bir teklifimiz bulunmaktadır. Donmuş ve sıcak çatışmaların ortasında olmamız nedeniyle tabiatıyla özellikle bölgemizde güvenlik katmanı öncelik haline geldi. Bir müddet daha bu devam edecek. İstikrar ve barış sağlanana kadar. Aynı zamanda enerji, ulaştırma, ticaret, dijital alanlarda hızlanan bağlantısallık projelerinin ve koridorlarının tam merkezinde yer almaktayız. Bunları ileri seviyelere taşımak için de gayret ediyoruz. Ekonomi ve ticaret katmanında Avrupa Birliği, Orda Doğu, Orta Asya ve Afrika ile ticaret ağlarımızı yaygınlaştırarak ekonomik işbirliği mekanizmalarını geliştirmekteyiz. Sosyal katmanda turizm, eğitim, kültür, spor faaliyetleri gibi çeşitli sosyal etkileşimlerin nitelikli olmasını dış politika önceliğimiz olarak görmekteyiz” ifadelerini kullandı. “Tarihin doğru tarafında yer almanın haklı gururunu yaşıyoruz” 2024’ü özel kılan gelişmelerden birinin şüphesiz Suriye’de yaşandığı ifade eden Bakan Fidan, “Eli kanlı bir rejime karşı zorlu bir mücadele veren Suriyeli kardeşlerimiz 61 yıllık mezalimi sona erdirerek yeni bir dönemin temellerini attılar. 2011 yılından bu yana stratejik sabırla sürdürdüğümüz Suriye politikamızla tüm saldırılara, provokasyonlara ve engellemelere rağmen hakkı, adaleti ve insanlığı savunduk. ‘Haklının acelesi yok’ dedik. Bugün tarihin doğru tarafında yer almanın haklı gururunu yaşıyoruz. Geçmişte Kırım’dan, Kafkasya’dan, Balkanlar’dan, Türkistan’dan, Irak’tan gelen kardeşlerimize gönlünü açan Türkiye’nin kapı komşumuz Suriye halkına karşı farklı bir tavır içinde olması zaten söz konusu olamazdı. Hamdolsun geldiğimiz noktada milletimize de , Suriyeli kardeşlerimize de mahcup olmadık. 13 yıldır Suriye konusunda mesai harcamış biri olarak bu sonucu görmek tabii ki hepimizi memnun etmiştir. Ancak ‘Suriye konusunda hikayemiz yeni başlıyor’ diyebilirim. Suriye halkı bu aşamada ülkenin yeniden imarı başta olmak üzere çeşitli büyük sınamalarla karşı karşıya. Rejimin devrilmesinden sonra bir hafta içinde açtığımız büyükelçiliğimizle ve sahada aktif çaba gösteren kurumlarımızla komşumuzun yeniden imar ve kalkınma çabalarına hızlı bir şekilde destek olmaya başladık. Suriye politikamızın ana eksenini oluşturan unsurlar, bugünde Suriye’nin istikrara kavuşturulmasının ana reçetesidir diye düşünüyoruz. Bu vesileyle bir kez daha vurgulamak istiyorum; Türkiye’nin dış politikasında ana eksen barış, işbirliği, dayanışma ve refahtır. Türkiye2nin hiçbir ülkenin toprağında gözü olmadığı gibi herhangi bir gizli gündemi bulunmamaktadır. Cumhurbaşkanımızın liderlik tarzının ne kadar açık, doğru ve kararlı olduğunu hepimiz biliyoruz. Tarihin ve coğrafyanın bize yüklediği misyon gereğince adaletsizliğin ve zulmün karşısında durmayı bir borç biliyor, dış politikamızı da bu istikamette şekillendiriyoruz. Komşularımızdan ve bölge ülkelerinden de beklentilerimiz bu yönde olmaktadır. Diyoruz ki; gelin bölgemizde baskı ve tahakküm politikaları yerine işbirliği ve kalkınma kültürlü inşa edelim. Artık çatışma kültürünü, birbirine çelme takma kültürünü, bölgeyi geriletme kültürünü, halkı yoksulluğa itme kültürünü arkamızda bırakalım. Önümüzdeki dönemde de temennimiz Suriye’nin toprak bütünlüğü ve birliğinin muhafazası temelinde geçiş sürecini kapsayıcı anlayışla tamamlanmasıdır. Tabii ki Suriye sahasının terörden arındırılması 2025’in temel önceliklerinden biri olacaktır. Dikkat ederseniz bu bölgede faaliyet gösteren tüm terör örgütlerinin ilk hedefi her zaman Türkiye olmakta. Terörle en etkin mücadeleyi de tabiatıyla yine ülkemiz yapmakta. Ama şunu açık ve net biçimde ifade edeyim; Türkiye bekasına yönelik tüm tehditleri kaynağında yok etme gücüne, kapasitesine ve her şeyden önemli olan kararlılığa sahiptir. Bugün geldiğimiz noktada bölücü örgüt ve Suriye’deki uzantıları için artık yolun sonu görünmektedir. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Eski düzen devam etmeyecek. Suriye’deki yeni düzende artık hiç kimsenin ama ve fakatlı ifadeler kullanma lüksü yoktur” şeklinde konuştu. “Terörsüz Türkiye hedefimizi öyle veya böyle ama mutlaka Allah’ın izniyle gerçekleştireceğiz” Terörsüz Türkiye hedefi hakkında konuşan Bakan Hakan Fidan, “Ayrıca terörle mücadelede ikircikli bir tavır sergileyen ülkelerin son dönemde vuku bulan terör saldırılarından da bir ders çıkarması gerekmektedir. Bizi takip eden yabancı muhataplarımız ve ortaklarımız için tekrar vurgulamak isterim; terörün dini ve milliyeti yoktur. Terör örgütleri için Avrupa, Amerika veya Türkiye’nin bir farkının olmadığını artık hep birlikte görmek zorundayız. Önümüzdeki dönemde de DEAŞ terörüne karşı da PKK’ya karşı da ayrım yapmaksızın aynı kararlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettikleri üzere terörsüz Türkiye hedefimizi öyle veya böyle ama mutlaka Allah’ın izniyle gerçekleştireceğiz. Dış politika prensibimiz sadece terörle mücadeleye odaklı olmayıp terörle mücadele eden ülkelere de destek vermeyi içermektedir. 2024 yılında da bu desteğimizi pek çok ilişkilerimizde kurumsallaştırdık. Kurumsallaşmaya da devam edeceğiz. Bu bağlamda bir diğer komşumuz Irak’ın güvenlik ve istikrarını da kendi ülkemizden açıkçası ayrı görmüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın Nisan 2024’te Irak’a gerçekleştirdikleri ziyarette imzalanan ortak işbirliği için Stratejik Çerçeve Anlaşması başta olmak üzere 27 hukuki metinle Irak ile ahdi zeminimizi güçlendirdik. Güvenlik konularının ötesine geçerek ekonomiden eğitime tüm konularda stratejik çerçeve ile ikili ilişkilerimizi kurumsallaştırdık. Stratejik önemdeki kalkınma yolu projesine ilişkin olarak imzalanan ikili ve dörtlü işbirliği metinleri ile bölgesel sahiplenme ve kapsayıcılık temelinde projenin ilerletilmesi için önemli bir adım atıldı. Komşularımızdan devam edecek olursak, Yunanistan ile ilişkilerimizde yakaladığımız olumlu ivmeyi 2024 yılında da sürdürdük. Karşılıklı ziyaretlerle üst düzey diyaloğumuzu canlı tuttuk. Bu yılda inşallah aynı tempoyu devam ettireceğiz. Yunanistan ile mevcut fikir ayrılıklarımızı iyi işleyen ikili diyalog mekanizmalarımız çerçevesinde ele almaya devam ediyoruz. İyi komşuluk ruhu ile hareket etmemiz iki ülkenin ve bölgenin de menfaatine olmaktadır” ifadelerini kullandı. “Filistinlilerin on yıllardır kendi öz yurtlarında vatansız bırakılmaları asla kabul edilemez” İsrail’in Filistin’e yönelik soykırımına ilişkin açıklamalarda bulunan Bakan Fidan, “Orta Doğu’da yaşanan sorunun kökeninde yatan Filistin meselesi geçtiğimiz yıl da gündemimizin ilk sıralarında yer almaya devam etti. 2024 yılında İsrail’in cezasız kalmanın verdiği özgüvenle Filistin’deki mezalimini sona erdirmek bir yana, savaşı diğer bölge ülkelerine de taşıdığını gördük. Türkiye savaşın ilk gününden bu yana İsrail’in yaptıklarını dünya çapında gözler önüne sererek Filistinlilerin yaşadığı mezalime son vermeyi hedeflemiştir. Bir taraftan tüm imkanlarımızı seferber ederken, diğer taraftan uluslararası toplumu harekete geçirerek girişimlerde bulunduk. Gazze’ye en fazla yardım gönderen ülkeyiz. Bugüne kadar 88 bin tonu aşkın insani yardım malzemesini Gazze’ye gönderdik. 2 Mayıs’tan itibaren İsrail ile ticaretimizi tamamıyla durdurduk. İsrail’in uluslararası hukuk önünde hesap vermesi için uluslararası mekanizmaların işletilmesi için gerekli adımları attık. Uluslararası Adalet Divanı’nda devam eden soykırım davasına müdahil olduk. Divanın aldığı İsrail’in işgali sona erdirmeye çağıran karar ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin çıkardığı yakalama kararı adaletin tecellisi ve soykırım sorumluların cezalandırılması için önemli bir adımdır. İsrail’e silah satışının durdurulması için Birleşmiş Milletler de ortak mektup girişimine öncülük ettik. Girişimlerimiz sayesinde 9 ülke daha Filistin’i tanıdı. Lübnan’da geride bıraktığımız yılı İsrail’in saldırganlığının meydana getirdiği tahribatla tamamladı. Lübnan’da bugün ateşkes sağlanmış olsa da 1 milyondan fazla insanın yerlerinden edildiği bir insani krizle karşı karşıyayız. Lübnan’da sağlanan ateşkes bölgemizdeki yangını söndürmeye tek başına yeterli değildir. Filistin’de akan kan durmadıkça bölge barış ve huzura kavuşamayacaktır. Bu nedenle Gazze’de kalıcı ateşkes sağlanması için çabalarımızı devam ettiriyoruz. Var olan bütün çabalara da aktif destek veriyoruz. Her zaman vurguladığımız üzere, Orta Doğu’da kalıcı barış, İsrail ve Filistin meselesinin iki devletli çözümünden geçmektedir. Filistinlilerin on yıllardır kendi öz yurtlarında vatansız, topraksız, devletsiz bırakılmaları asla kabul edilemez. Bu tarihi adaletsizlik giderilmediği müddetçe Filistin meselesine adil ve kalıcı çözüm bulunması İslam dünyasının yaşadığı sorunların aşılması mümkün değildir. Türkiye şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da tüm imkanlarıyla Filistinli kardeşlerinin yanında olmaya, onların haklı davalarını desteklemeye devam edecektir” dedi. “Rusya- Ukrayna Savaşı bağlamında her zaman yangını söndürmenin gayreti içinde olduk” Türkiye’nin, Ukrayna’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik güçlü desteğinin devam ettiğini belirten Bakan Fidan, “Güneyimizde olduğu gibi Kuzeyimizde de maalesef çatışma ortamı devam etmekte. Rusya- Ukrayna Savaşı önümüzdeki ay 4’üncü yılına girecek. Ukrayna’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik güçlü desteğimiz devam etmekte. Türkiye olarak dengeli politikamızı sürdürerek diplomasiye alan açılmasının önemine dikkat çekmeye 2024’te de devam ettik. Hatırlanacağı üzere 2022 yılında ülkemizin aracılığıyla yapılan tahıl anlaşması sayesinde 33 milyon ton tahıl dünya piyasalarına girdi. Bu anlaşmayla küresel gıda güvenliğine büyük katkı sağladık. Ayrıca Rusya ve Amerika’nın da bulunduğu 7 ayrı ülkenin cezaevinde bulunan 26 şahsın karşılıklı değişimini içeren geniş kapsamlı takas operasyonu Ağustos ayında bildiğiniz üzere Ankara’da gerçekleştirildi. Rusya ile Ukrayna arasında Karadeniz’de seyrüsefer emniyetinin sağlanması konusunda yeni bir düzenlemeye gidilmesi için diplomatik girişimlerimizi sürdürüyoruz. Rusya- Ukrayna Savaşı bağlamında her zaman yangını söndürmenin, acıları dindirmenin gayreti içinde olduk. Bu hususta Cumhurbaşkanımız gerçekten yoğun bir emek ve mesai harcadılar. Önümüzdeki dönemde de barışa yönelik her türlü çabayı destekleyen bu ilkeli duruşumuzu korumaya devam edeceğiz. Biraz önce atıf yaptığım arabuluculuk anlaşmaları aslında Türkiye’nin dürüst adil ve güvenilir arabulucu rolünü ve ülkemize bu alanda gösterilen itibarı ortaya koyması bakımından oldukça anlamlıdır. Önleyici diplomasiye uluslararası arabuluculuğa verdiğimiz önem çerçevesinde geniş bir coğrafyada çok sayıda girişime öncülük etmeyiz” dedi. “Amerika ile ilişkilerimizde yakaladığımız ivmeyi Trump’ın yönetimi devraldıktan sonra da daha güçlü bir şekilde sürdürmeyi hedefliyoruz” Amerika ile ilişkilerine de yer veren Fidan, “Stratejik ortağımız Amerika ile ikili ilişkilerimizde bazı alanlarda mevcut görüş ayrılıklarımıza rağmen geçene sene olumlu bir seyir yakaladık nispeten. Esasen Amerika gerek bölgesel gerek küresel güç dengeleri bakımından birbirine ihtiyaç duyan iki ülkedir. Ülkelerimiz arasında kapsamlı ve çok boyutlu bir işbirliği zemini bugünkü konjonktürde daha da önem kazanmaktadır. Yeni Amerikan yönetimiyle bu çerçevede yapıcı ve açık diyaloğu sürdüreceğiz. Sayın Trump’ın ülkemizin bölgesinde ve küresel düzlemdeki kilit rolündeki açıklamalarını not ettik. Amerika ile ilişkilerimizde yakaladığımız ivmeyi Sayın Trump’ın yönetimi devraldıktan sonra da daha güçlü bir şekilde sürdürmeyi hedefliyoruz” diye konuştu. “Avrupa Birliği ülkeleriyle birer birer ikili düzlemde iyi işleyen bir ilişki trafiğimiz var” Avrupa Birliği’yle ticari ilişkinin son derece dengeli bir şekilde gittiğini ifade eden Fidan, “Avrupa Birliği ülkeleriyle birer birer ikili düzlemde iyi işleyen bir ilişki trafiğimiz var fakat AB kurumlarıyla bu ilişki trafiği aynı şekilde gitmiyor. Geçen sene bu alanda da mesafe kat ettik. AB üyeliği, Cumhurbaşkanımızın dış politikada ortaya koyduğu bir hedef olarak devam etmekte. Avrupa Birliği üyelik konusunda durum 10 yıl önce farklı bir noktaya geldi. Siyasi olarak bir değişiklik gözlemlemiyoruz. Ama rasyonel bir şekilde açık kalan noktalarda ilişkileri nasıl ileri götürebiliriz diye düşünüyoruz. Vize kolaylığı ve gümrük konuları da olmak üzere onları da sistemli bir şekilde ilerletmeye devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Bursa Marmara Denizi’nde müsilajın nedeni belli oldu Uludağ’ın güneyinden akan ve Bursa ovasını tek başına besleyen Nilüfer Çayı’nın Marmara Denizi’ndeki müsilajı tetiklediği ortaya çıktı. Prof. Dr. Mustafa Sarı yaptığı açıklamada, “Nilüfer Çayı Marmara’ya zehir taşıyarak müsilajı tetikliyor” dedi. Son dönemde Marmara Denizi’nin 5 ila 25 metre derinliklerinde yeniden görülen müsilajın neden oluştuğu hakkında çalışmalar yapan uzmanlar 3 ana neden üzerinde durdu. İklim değişimine bağlı su sıcaklığındaki artış, dip sularının sıcaklıklarında gözlenen homojenlikle karakterize olan kararlı durağanlık ve Marmara Denizi’ne noktasal ve yayılı kaynaklardan ulaşan kirlilik yani azot ve fosfor yükünün yüksekliği nedenlerinin müsilaj oluşumunun ana temelleri olarak görüldü. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, Bursa’nın önemli su ihtiyacını karşılayan Nilüfer Çayı’nda araştırmalarda bulundu. Nilüfer Çayı’nın 3 stratejik noktasında çalışmalar yapan Prof. Dr. Sarı, oksijen miktarı 0,14-1,12 mg/l olarak ölçü. Nilüfer Çayı’nın şu an itibarıyla 4. sınıf su kalitesine sahip olduğunu ve acil eylem planı oluşturulması gerektiğini vurguladı. Sarı, ayrıca tarımsal sulama yapılmasının da önlenmesi gerektiğini ifade etti. Nilüfer Çayı’na akan atıklar yüzde 95 oranında filtreleniyor Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı yaptığı açıklamada, “Nilüfer Çayı, Uludağ’ın eteklerinden doğan çok sayıda küçük akarsuyun bir araya gelmesiyle oluşmuş yan kollarla birlikte ise 200 kilometre uzunluğa sahip, Susurluk Havzası’nın alt havzası niteliğinde bir akarsudur. Uludağ’ın eteklerinde içme suyu olarak kullanılan Nilüfer Çayı’nın Çapraz Çay’a karıştığı yerde esasında suyla ilgisi olmayan bir atık karışımı haline geldiği görülmektedir. 20’den fazla lisansüstü teze ve 100’den fazla bilimsel makaleye konu olan Nilüfer Çayı ülkemizde en kirli akarsulardan birisi olarak kabul edilmektedir. Resmi veriler dikkate alındığında evsel ve endüstriyel atıkların yüzde 95 oranında arıtıldığı görülmektedir. Bu verilere göre Nilüfer Çayı’nın tertemiz akıyor olması beklenilen bir durumdur. Ancak Nilüfer Çayı’nın kent merkezi içindeki kolları veya doğrudan kendisi üzerindeki köprülerden geçerken görülen simsiyah sıvı (su denilemez) ve korkunç koku nereden gelmektedir? Nilüfer Çayı ile ilgili çözüm yaklaşımlarında bu çelişkilere cevap verilmeden yapılacak her uygulama sonuçsuz kalacaktır. Bu soruya cevap bulmak amacıyla, 15 Temmuz 2024 tarihinde su kalitesinin en önemli parametrelerinden olan çözünmüş oksijen miktarını Marmara Denizi’ne ulaşmadan hemen önce Çapraz Çay’a karıştığı yerden Uludağ eteklerine kadar Nilüfer Çayı boyunca ölçtüm. Çapraz Çay’a karıştığı nokta ile Bursa kent merkezine girişi temsil eden Hayırlar Köprüsü ile Balat Köprüsü arasındaki istasyonlarda ölçülen çözünmüş oksijen miktarı 0,14-1,12 mg/l arasındadır” ifadelerini kullandı. “Müsilajın felaket boyutuna çıkmasını önlemenin tek yolu Marmara Denizi’nin kirlilik yükünün azaltılmasıdır” Marmara Denizi’nde müsilaj tehlikesinin önüne geçmek için öncelikli olarak Nilüfer Çayı’nın temizlenmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Mustafa Sarı, “Tüm istasyonlar birlikte değerlendirildiğinde Uludağ eteğinde, kentin girişinde temiz su bölgesinde ölçülen 16,2 mg/l çözünmüş oksijenin, kentin içinde yaklaşık 30 km yol aldıktan ve irili ufaklı atık kanalına dönüşmüş akarsuları bünyesinde toplayarak kenti terk ederken Balat Köprüsü istasyonunda neredeyse tamamen tükendiği, 0,14 mg/l değerine düştüğü görülmektedir. Müsilajın yeniden ortaya çıktığı ve bütün Marmara Denizi’nin 5-25 m derinliklerini örümcek ağı gibi sardığı şu günlerde müsilajın neden kaynaklandığına ilişkin soru tüm kamuoyunu meşgul etmektedir. Müsilaj oluşumuna onlarca faktör katkı sağlasa da üç tetikleyici bir araya geldiğinde felaket boyutunda müsilaj ortaya çıktığı artık bilinen bir durumdur. Bu üçlü tetikleyicinin birincisi kuşkusuz iklim değişimine bağlı su sıcaklığındaki artış, ikincisi deniz şartlarında özellikle yüzeyle dip sularının sıcaklıklarında gözlenen homojenlikle karakterize olan kararlı durağanlık, üçüncüsü ise Marmara Denizi’ne noktasal ve yayılı kaynaklardan ulaşan kirlilik yani azot ve fosfor yükünün yüksekliğidir. Deniz suyu sıcaklıklarını ve deniz şartlarındaki kararlı durağanlığı kontrol etmek mümkün olmadığına göre esasında müsilajın felaket boyutunda ortaya çıkmasını önlemenin tek yolunun Marmara Denizi’nin kirlilik yükünün azaltılmasından kaynaklandığı açıktır. Bu günlerde Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından başlatılan denetimler ile belediyelere yönelik yapılan uyarılar geç de olsa yerindedir ve önemlidir. Ancak yapılan ölçümlere göre Nilüfer Çayı kirlenmiş 4. sınıf sulara sahip bir atık kanalı fonksiyonu üstlenmiştir. Bu durum kabul edilemez. Her ne kadar zaman zaman yapılan toplantılar ve eylem planlarında Nilüfer Çayı’nın 2. sınıf su kalitesine kavuşturulması hedeflenmiş olsa da şimdiye kadar kayda değer bir iyileşme sağlanamadığı açıktır” dedi. “Nilüfer Çayını’nda tarımsal sulamanın önüne geçilmeli” Nilüfer Çayı’nın kurtarılması için yapılması gerekenleri sıralayan Prof. Dr. Sarı, “Bölgede her gün yenisi faaliyete başlayan OSB’ler, kaçak evsel ve endüstriyel deşarjlar, bireysel sanayi tesisleri, yoğun hayvansal ve bitkisel üretim işletmeleri ile gıda endüstrisinin mevcudiyeti dikkate alındığında Nilüfer Çayı için önlemlerin acilen alınması bir zorunluluktur. Çayın uzun yıllar kurak mevsim ortalama debisi dikkate alınarak, çaya deşarj edilecek toplam maksimum yükler yeniden belirlenmelidir. Sorun tek başına organik kirlilikten kaynaklamadığı için sadece azot-fosfor sınırlaması yeterli olmayacaktır. Azot-fosforun yanında mutlaka ağır metal, tuzluluk ve renk parametrelerini de kapsayan yeni bir deşarj kısıtlamasına gidilmesi şarttır. Nilüfer Çayı halihazırda 4. sınıf su kalitesine sahiptir. Yani aşırı kirlenmiş bir sudur. Böyle sular tarımsal sulamaya uygun değildir. Oysa gözlemler esnasında sayısız su motoruyla su çekilerek sulama yapıldığı görülmüştür. Nilüfer Çayı’nın tarımsal sulama amacıyla kullanımı, su kalite sınıfı iyileşinceye kadar derhal önlenmelidir. Halihazırda Nilüfer Çayı’na atık deşarj eden bütün işletmeler bellidir. Nilüfer Çayı’nın mevcut durumu debiden bağımsız olarak ruhsat şartlarındaki taahhütlere uyulmadığını göstermektedir. Denetimlerle bu işletmelerin vakit geçmeden Nilüfer Çayı’nı kirletmeleri önlenmelidir. Nilüfer Çayı için tüm tarafların katılımıyla yeni bir Acil Eylem Planı hazırlanmalı, uygulama süresi belirtilmeli ve uygulamalar herkes tarafından şeffaf olarak izlenebilmelidir. Nilüfer Çayı’nın kirlilikten kurtarılması için merkezi yönetim, yerel yönetim, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların topyekûn iş birliği yapması şarttır” ifadelerine yer verdi.
Nevşehir Sisli Kapadokya havadan görüntülendi Kapadokya bölgesinde sabah saatlerinde etkili olan olumsuz hava nedeniyle sıcak hava balon turları iptal edildi. Sisler arasında kaybolan peribacaları ise havadan görüntülendi. Bölgede oluşan yoğun sis nedeniyle iptal edilen Sıcak Hava Balon turları, turistlerin Kapadokya’da bulunan vadileri peribacalarını ve doğal kaya oluşumlarını kuş bakışı izleme fırsatını da iptal etmiş oldu. Kapadokya Bölgesindeki sıcak hava balon uçuşları, hava şartlarının elverişli olması durumunda Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına bağlı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Kapadokya Slot merkezi tarafından verilen izin ile gerçekleşebiliyor. Sıcak Hava Balon Pilotu Tangut Demir yaptığı açıklamada “Bu gün olumsuz hava şartları nedeniyle uçuşlar iptal edildi. Şu anda bölgemizde yoğun sis var. Bulutlu havalarda ve gün doğumunda Kapadokya bir başka güzel oluyor. Fakat bu gün bulut değil yoğun sis var. Misafirlerimiz bu gün görsel şölenden mahrum kaldılar. Planlarımızı yarın sabah için yapıyoruz” dedi. Dilek Koca’da açıklamasında “Bu gün balona binmek için gelmiştik. Ancak yoğun sis nedeniyle Sivil Havacılık balon uçuşlarını iptal etti” şeklinde konuştu. Endonezyalı turist yaptığı açıklamada Ceria Lestari; “Türkiye’ye ailemle birlikte geldik. Türkiye’nin gerçekten çok güzel olduğunu düşünüyorum. Bizim ülkemize göre çok farklı. Özellikle Kapadokya muhteşem. Bu gün sabah balonlara binebilmek için çok erken uyandık. Hava çok soğuk ve sisli. Bu nedenle balonlar uçmadı. Eğer ki fırsatım olursa buraya tekrar gelmek ve bu deneyimi yaşamak isterim” dedi.