EĞİTİM - 11 Ocak 2025 Cumartesi 11:29

EÜ Rektörü Prof. Dr. Budak, MTÜ’de tarımın önemini anlattı

A
A
A
EÜ Rektörü Prof. Dr. Budak, MTÜ’de tarımın önemini anlattı

Ege Üniversitesi Rektörü ve Ziraat, Orman ve Su Ürünleri Eğitim Konseyi Başkanı Prof. Dr. Necdet Budak, Türkiye’de tarımsal öğretimin başlamasının 179’uncu yıl dönümü dolayısıyla Malatya Turgut Özal Üniversitesi (MTÜ) tarafından düzenlenen Tarım Bayramı etkinliğinde konferans verdi.


Malatya ziyareti kapsamında Malatya Valisi Seddar Yavuz’u ve İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Akpolat’ı makamlarında ziyaret eden Rektör Prof. Dr. Budak, sekizinci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’a ait fotoğrafların ve kişisel eşyaların sergilendiği “Turgut Özal Müzesini” de gezerek incelemelerde bulundu. Türkiye’de tarımsal öğretimin başlamasının 179’uncu yıl dönümü dolayısıyla MTÜ Battalgazi Konferans Salonu’nda düzenlenen “Tarım Bayramı” etkinliğine katılan Rektör Prof. Dr. Budak, yaptığı sunumla tarımın önemini anlattı. Programa; MTÜ Rektörü Prof. Dr. Recep Bentli, İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Akpolat, EÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İlkin Şengün, Malatya Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Fevzi Çiçek, Malatya İl Protokolü, MTÜ Ziraat Fakültesi üst yönetimi, üniversite personeli ve öğrenciler katıldı.


Etkinlikte “Tarıma Genel Bakış” başlıklı bir sunum gerçekleştiren EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Tarımın yapılabilmesi için en önemli unsurlar toprak, su ve tohumdur. Ülkemiz, toprak verimliliği açısından orta verimli bir toprak yapısına sahiptir. Düşünüldüğü gibi toprak yapısı zengin bir ülke değildir. İnsanlık tarihinin en önemli buluşu olan tarımsal üretim, ilk kez Anadolu topraklarında gerçekleşmiştir. Yani toprak yapımız sabanla, pullukla ilk işlenen topraklardır. Ziraat Fakülteleri başta olmak üzere Tarım Bakanlığı, TAGEM Genel Müdürlüğü gibi birçok birim, ülkemiz toprağının ıslahına yönelik çok sayıda Ar-Ge projeleri yapmaktadır. Daha da ileri boyutta ülkemizdeki toprakla tarım sektörü ile birlikte bilimsel üretim de yapılmaktadır” dedi.


Suyun, tarımdaki önemine değinen Prof. Dr. Budak, “Bitkisel üretim için su olmazsa olmazdır. Ülkemiz tarımsal üretimini etkileyen su faktörü, ülkemize düşen yıllık bazda düşen yağış miktarı rejimi ile yakın ilişkilidir. Ülkemizde yağış rejimi düzensiz olması nedeniyle su zengini bir ülke değildir. Türkiye, 12. Kalkınma Planı dahil bugüne kadar Cumhuriyet tarihinde yapılan kalkınma planlarında tarımsal kalkınmayı en çok etkileyen su sıkıntısını aşabilmek için devlet su işlerine ve yatırımlarına her zaman özel bir önem vermiştir. Yapılan çalışmalarla Türkiye’de sulanabilir alan miktarı yüzde 81,9’a çıkmıştır” dedi.



“Tohum, uluslararası arenada stratejik bir ürün”


Tarımsal üretimin verimliliğini ve kalitesini belirleyen ana unsurun tohum olduğunu dile getiren Prof. Dr. Budak, “Tohum, uluslararası arenada stratejik bir üründür. Tohum konusunda ülkemizde Tarım Bakanlığı başta olmak üzere üniversitelerimizde ziraat fakültelerimizin tarla ve bahçe bitkileri bölümünde bitki ıslahı ve genetik kürsüsünde çeşit geliştirme yeni tohum çeşitleri geliştirmek adına çok sayıda ar-ge projesi yapılmaktadır. Türkiye tohum anlamında ciddi bir mesafe kat etmiştir. Özellikle tohum çeşit ıslahı konusunda buğday, çeltik, patates, mısır gibi ülkemizin stratejik ürünlerinde yeterli denebilecek düzeye gelmiştir” dedi.


Tarımda iklim değişikliğinin önemli bir faktör olduğunu söyleyen Prof. Dr. Budak, “İklim değişikliği, gerek Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarında gerekse ülkemiz 12. Kalkınma Planı’nda çok ciddi şekilde yer verilen bir durumdur. Tarımın, insanın pek fazla kontrol edemeyeceği su gibi, toprak gibi, çevresel iklim değişikliği gibi konular nedeniyle tarımsal üretimden insanoğlu uzaklaşmaktadır. Küresel iklim değişikliği başta olmak üzere çeşitli kısıtlar nedeniyle insanoğlu dijitalleşen, şehirleşen ve bilgi teknolojilerinin hızla geliştiği bu çağda sosyal yaşamı da dikkatine alarak çiftçilikten uzaklaşmaktadır. Ülkemizde çiftçilerin yaş ortalaması 55’tir. Özellikle genç nüfus çiftçilikten uzaklaşmaktadır. Bütün bu zorluklara rağmen devletler vatandaşlarının gıda güvenliğini temin etmek, sağlıklı gıdaya ve yüksek miktarda gıdaya erişebilmeyi sağlamak adına tarım politikalarını özel önem vermektedir. Bu anlamda da Tarım Bakanlığı birçok destekleme politikasıyla çiftçiyi desteklemektedir” dedi.



“Dünya nüfusunun sağlıklı beslenmesi tarımsal üretime bağlıdır”


Artan dünya nüfusunun sağlıklı yaşam sürmesinin tarımsal üretime bağlı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Budak, “Artan dünya nüfusunun sağlıklı, dengeli beslenmesi tarımsal üretime bağlıdır. Bir taraftan 1 milyon insan obezite ile mücadele ederken diğer bir kısmı açlıkla mücadele ediyor. Bu nedenle FAO gibi uluslararası örgütler dünyada tarımın gelişmesi ve insanların sağlıklı gıdaya ulaşması için çeşitli faaliyetlerde bulunmaktadır. Özellikle Covid pandemisinden sonra dünyada maddi durumu iyi olan aileler gıda masraflarına çok yüksek miktarda para harcamaya başlamıştır. Dünyanın en zengin olarak belirtilen insanları toprak ve tarlaya yatırım yapmaya başlamıştır. Sağlıklı gıdaya talep her geçen gün artmıştır. Hem zengin hem de yoksul kesimde kırsalda yaşama isteğinde artış görülmüştür” diye konuştu.



“Koruyucu hekimlik, tarım ve gıdandan geçer”


Sağlık ve tarım ilişkisine dikkat çeken Prof. Dr. Budak, “İnsan ömrünün uzamasında sağlık hizmetlerinin çok büyük önemi ve katkısı var. Ama bunun yanı sıra sağlık hizmeti dolayısıyla ortaya çıkan harcamalar bir devlet için önemli gider kalemlerinden birisi. Gelişmiş ülkeler, sağlık harcamalarını azaltmak adına tarım politikalarına özel bir önem atfediyorlar. Tarladan, bahçeden, ahırdan sofraya kadar oluşan gider zincirindeki doğru ilaçlama, doğru gübreleme, doğru muhafaza ve depolama, doğru pişirmeye kadar bilinçli bir toplum oluşturur ve bunu denetleyebilirseniz sağlıklı bir toplum oluşur, böylelikle sağlık harcamaları azalır. Koruyucu hekimlik, tarım ve gıdandan geçer. Bu politikanın doğru yöntemi de özellikle insan sağlığını bozacak tarımsal uygulamaları denetlemek ve doğru yöntemleri üreticilere sunmak ve bunları desteklemekten geçer. Ülkemiz, Anadolu makro ve mikro klimaları ile her bir köşesi ayrı bir değer. Toprağıyla, suyuyla, tohumuyla ayrı bir değer. Bunun kıymetini bilip geliştirilecek politikaların uygulanmasıyla sağlık kurumlarını azaltan, devlete daha az yük olan, ama aynı zamanda daha sağlıklı bir toplum oluşturma imkanımız var” dedi.



“Topraklarımızın kıymetini bilelim”


Prof. Dr. Budak, “Sanayi devrimi, bilgi çağı, yapay zeka çağı gibi birçok alan, ekonomik kazanç anlamında tarımın önüne geçmiş durumda. Ancak gıdanın ve tarımın insan için ve bir ülke için ne kadar stratejik olduğunu asla ve asla unutmamalıyız. Bilgiye dayalı üretim olmadığı sürece uluslararası rekabette yol alamayız. Toprak olmadan bitki, bitki olmadan hayvan, hayvan olmadan gıda olmaz. Topraklarımızın kıymetini bilelim. Toprağa yönelik politikaları yerelden genele birlikte hazırlamalıyız. Bunu yapabilecek akademik güce, üniversitelere ve insan kaynağına sahibiz. Bugün geçmişimizi unutmadan bilimin ışığında çalışarak 85 milyon için üreterek daha güçlü bir ekonomiye sahip olabileceğimize inanıyorum. Sözlerime son verirken bugünkü programa bizleri davet eden Rektörümüz Prof. Dr. Recep Bentli başta olmak üzere MTÜ Ziraat Fakültemize teşekkür ediyorum” diyerek sözlerini noktaladı.


Etkinlik sonunda MTÜ Rektörü Prof. Dr. Recep Bentli, günün anlamına istinaden EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak’a hediye takdiminde bulundu.



EÜ Rektörü Prof. Dr. Budak, MTÜ’de tarımın önemini anlattı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Sivas 2028 yılında tüm hanelere yerli gaz verilecek Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, 2028 yılına kadar Türkiye’deki tüm hanelere yerli doğal gazın ulaştırılacağını söyledi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Sivas’ın Hafik ilçesinde düzenlenen gaz verme törenine katıldı. İlçeye ilk kez doğal gaz ulaştırılması dolayısıyla düzenlenen törende konuşan Bayraktar, Türkiye’de 81 ilde 981 yerleşim yerinde doğal gaz ulaştırıldığını belirterek, “Türkiye’yi düşündüğünüzde 81 il, 780 bin kilo metre karenin üzerinde bir coğrafya, zor bir coğrafya. Dolayısıyla buraya doğal gaz getirmek öyle kolay bir olay değil. Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu hedef, o vizyon doğrultusunda hamdolsun bugün Türkiye’de 81 ilde 981 yerleşim yerinde doğal gaz var. 222 OSB’de doğal gaz var. Nüfusumuzun yüzde 85’i bugün doğal gaza ulaşabiliyor. Biz hayal bile edilemeyenleri gerçekleştiren bir hareket olarak bugün de bu hizmeti Hafik’e getirdik” dedi. “Dünyanın en büyük keşfini yaptık” Bayraktar, doğal gaz arama çalışmalarında dünyanın en büyük keşfine imza attıklarını ifade edip, "Biz doğal gazı ithal ediyorduk. 2016 yılında dedik ki ‘biz artık milli enerji ve maden politikasıyla doğal gazı kendimiz üreteceğiz. Varsa arayacağız, bulacağız, çıkartıp ev ve sanayimize bu gazı götüreceğiz. Kendi gemilerimizde, Mavi Vatan’ımızda doğal gaz aramaya karar verdik. Önümüze bir sürü engeller çıkarttılar. Biz kendi gemilerimizle, istediğimiz zaman istediğimiz yerde, kendi ekibimizle doğal gaz ve petrol arayacağız dedik. Hani birileri Mavi Vatan’a masal diyor ya, biz Mavi Vatan’da destan yazmaya karar verdik. Gemilerimizle biz petrol ve gaz aramaya başladık. 2020 yılında biz Cumhuriyet tarihinin en büyük doğal gaz keşfini yaptık. Dünyada denizlerdeki en büyük keşfi biz gerçekleştirdik” dedi. 3 milyon haneye yerli gaz veriliyor Bayraktar, 3 milyon haneye yerli gaz verildiğini, 2028 yılında tüm hanelere yerli gaz ulaştırmayı hedeflediklerini vurgulayarak, “Bugün kendi ürettiğimiz doğal gaz ile tam 3 milyon hanemize kendi doğal gazımızı verir hale geldik. Allaha hamdolsun. Üretimimiz her geçen gün artıyor. İnşallah 2028 yılına geldiğimizde Türkiye’deki tüm hanelerde, 20 milyon hanede kendi doğal gazımızı kullanır hale geleceğiz. Hedefimiz Türkiye Yüzyılı’nda, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ülkemizi enerjide bağımsız kılmaktır” şeklinde konuştu. Gabar’da üretim 71 bin varile çıktı Bayraktar, Gabar’da üretimin 71 bin varile çıktığını açıklayarak şunları ekledi: "Bir zaman adı terörle anılan, gidilemeyen, girilemeyen Gabar’da Türkiye’nin en kaliteli, günlük 71 bin varil petrolü üretir hale geldik. Bütün gayemiz ülkemizi enerjide bağımsız kılmaktır. Enerjide dışa ödediğimiz dövizi içeride tutabilmektir. Her yıl milyarlarca dolan fatura ödüyoruz. Enerji ihtiyacımızı kendi kaynaklarımızla karşılamak istiyoruz. Bunun gayretindeyiz." Konuşmaların ardından ilçeye gelen gaz ateşlenerek temsili olarak ilçeye ilk doğal gaz verilmiş oldu. İlk etapta ilçede 400 doğal gaz aboneliği bulunduğu belirtildi.
İstanbul Esenyurt’ta Eğitimle güçlenen kadınlar bu kursta geleceklerine yön veriyor Esenyurt Belediyesi Mesleki Eğitim ve İstihdam Merkezi, Okul Öncesi Çocuk Gelişimi eğitimi ile kursiyerleri hem meslek hem de iş sahibi yapıyor. Derslerde, çocuk gelişimine dair tüm incelikleri öğrenen kursiyerler, aldıkları MEB onaylı sertifika ile yardımcı öğretmenlik yapma fırsatı elde ediyor. Vatandaşların meslek sahibi olabilmeleri için hayata geçirilen EMEĞİM projesi, Okul Öncesi Çocuk Gelişimi Kursu ile kadın istihdamına da destek sağlıyor. Haftanın 3 günü teorik ve uygulamalı olarak devam eden derslerde, kursiyerler çocuk dostu alan alanda pratik yaparak kendilerini geliştirme fırsatı buluyor. Kursta, 0-6 yaş arasındaki çocukların bilişsel alanları, dil, öz bakım ve motor gelişimlerini kapsayan 380 saatlik eğitim veriliyor. Bu eğitimlerin ardından MEB onaylı sertifika alan kursiyerler, ana sınıflarında, okul öncesi merkezlerde ve kreşlerde yardımcı öğretmen olarak görev yapabiliyor. Kursiyerler ESBİM ile istihdam ediliyor Mesleki eğitim kurslarına katılan kursiyerlere istihdam fırsatı da sunuluyor. Eğitimlerini başarıyla tamamlayan kursiyerler, hem MEB onaylı sertifika alarak usta öğretici olma hakkı kazanıyor hem de ESBİM (Esenyurt Belediyesi İstihdam Merkezi) tarafından uygun kadrolarda istihdam ediliyor. Anneler kursta çocuklar oyun alanında Kadınların meslek öğrenerek iş yaşamına katılmasının da amaçlandığı kursta, anneler eğitim alırken çocuklar da onlar için hazırlanan çocuk dostu alanda eğlenceli vakit geçiriyor. Çocuklar, çocuk gelişim uzmanları tarafından hazırlanan eğitici-öğretici aktivitelerden yararlanarak, gelişim düzeylerine uygun oyunlar oynuyor. “Kursa kendimi geliştirmek için geliyorum” Bir meslek sahibi olabilmek için kurslara katıldığını söyleyen kursiyer İrem Ardalı şöyle konuştu: “Çocuk Gelişimi okuyorum. Kendimi geliştirmek için geliyorum. Derslerime de yardımcı oluyor. Burada çocukların büyüme evrelerini, psikolojik evrelerini, çocukların gelişiminde desteklememiz gereken yanları öğrendik. Sertifika aldıktan sonra anaokullarına başvurmayı düşünüyorum.”
Van Uzmanlar uyardı: "Yaban hayvanlarına bilinçsiz yem bırakmayın" Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) Yaban Hayvanları Koruma ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürü Prof. Dr. Lokman Aslan, doğaya yem bırakmanın bilinçli bir şekilde yapılması gerektiğini belirterek, kontrolsüz yem bırakmanın yaban hayatına zarar verebileceğini söyledi. Van Gölü Havzası’nda doğaya yem bırakma uygulamaları, özellikle kış aylarında yaban hayvanlarına yardım etmek amacıyla sıkça gündeme geliyor. Ancak uzmanlar, bu tür uygulamaların plansız ve kontrolsüz bir şekilde yapılmasının ekolojik dengeye zarar verebileceği konusunda uyarıyor. Yaban hayvanlarının doğal yaşam alanlarının ve alışkanlıklarının korunmasının önemine dikkat çeken uzmanlar, bilinçsiz müdahalelerin uzun vadede olumsuz sonuçlar doğurabileceğini belirtiyor. “Bilim insanlarının kontrolünde yapılmalıdır” İHA muhabirine konuşan Van YYÜ Yaban Hayvanları Koruma ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürü Prof. Dr. Lokman Aslan, doğaya kontrolsüz şekilde yem bırakmanın yaban hayatına zarar verebileceğini belirtti. Bu tür uygulamaların yaban hayvanlarının doğal alışkanlıklarını ve habitatlarını bozabileceğini ve hastalıkların yayılmasına sebep olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Aslan, “Merkezimiz Van Gölü Havzası’ndaki tüm yaban hayvanlarının sorunlarıyla ilgilenmekte ve ekolojik dengenin devamı için üretken çalışmalar yürütmektedir. Ancak son günlerde, yaban hayvanlarına kontrolsüz şekilde besin bırakma gibi uygulamalar yaygınlaşmıştır. Yaban hayvanlarına araştırma yapılmadan ve plansız bir şekilde yem bırakmak faydadan çok zarar getirebilir. Bu durum, yaban hayvanlarının alışkanlıklarının değişmesine, habitatlarının bozulmasına ve hastalıkların yayılmasına neden olabilir. Eğer doğa şartları yem bırakmayı gerektirmiyorsa, bu uygulama yalnızca Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü ile bilim insanlarının kontrolünde yapılmalıdır” dedi. “Ekosistemin doğal besin zinciri bozulabilir” Yaban hayvanlarına bilinçsiz şekilde yem bırakmanın hayvanların doğal alışkanlığını değiştirdiğini dile getiren Aslan, “Kontrolsüz şekilde yem bırakılmasının habitatı bozulabileceğini, yaban hayvanlarının doğal alışkanlıkları değişebileceğini ve insan-hayvan çatışmaları artabilir. Ayrıca, yem bırakılan alanlara farklı türlerden hayvanların gelmesiyle çatışmalar yaşanabilir ve ekosistemin doğal besin zinciri bozulabilir. Dolayısıyla yaban hayvanlarına kontrolsüz yem bırakmak faydadan çok zarar getirir. Eğer kontrollü alanlar oluşturulmadıysa ve bir türün korunmasına yönelik bir plan yapılmadıysa, bu uygulamadan kaçınılmalıdır. Aksi halde, sahipsiz hayvanlarda olduğu gibi ileride büyük sorunlarla karşılaşabiliriz” diye konuştu. Yaban hayvanlarının korunması adına yapılacak çalışmaların uzmanlar gözetiminde ve kontrollü bir şekilde yürütülmesi gerektiğini belirten Aslan, bilinçsiz müdahalelerin uzun vadede faydadan çok zarar getireceğini kaydetti.