POLİTİKA - 10 Eylül 2024 Salı 10:16

78 kuşağı Ülkücülerinden Şenocak cezaevinde yaşadığı işkenceleri ve anılarını anlattı

A
A
A

12 Eylül 1980 İhtilali sonrasında cezaevinde yatan 78 kuşağı Ülkücülerinden Erdem Şenocak, “Dişlerimize kadar elektrik verdiler” dedi.

12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında yaklaşık 6 yıl kadar cezaevinde yatan 78 kuşağı Ülkücülerinden Erdem Şenocak, İhlas Haber Ajansı’na açıklamada bulundu. Dönemin işkenceci polislerinden Dürüst Oktay tarafından sorguya çekildiğini ifade eden Şenocak, “Mamak Askeri Cezaevine gözlerim bağlı içeri girdim. Tabii işkenceye götürürken psikoloji önemli. İyi polis, kötü polis vardır. Eğer emniyette bir bilgi verirseniz ve o bilgi doğru çıkarsa bildiklerinin tamamını vermeden oradan kurtulamazsınız. Ben bu mantığı uyguladım. Fakat gözümü bağlayan asker öyle bir bağlamış ki alttan belden aşağısını görebiliyorum. Karşıda biri oturuyor kot pantolonlu. Dürüst Oktay olduğu belli. Oktay tekmil vererek, ’cezaevinden mahkumları kaçıran idamlık zanlıyı yakaladık’ diyor. Bunlara diyor. Sıkıyönetim Komutanı olarak benden bildiğim her şeyi anlatmamı istedi. Konuş ve buradan elini kolunu sallayarak çık dedi” diye konuştu.

“Dişlerimize kadar elektrik verdiler”

İşkence sırasında ölmemesi için elektriğin vücudunun sağ tarafından verildiğini belirten Şenocak, “Arkadaşımı bir odaya, beni başka bir odayla aldılar. Sırayla bizi işkenceye alıyorlar. Şoför arkadaşımı arabayı kullandığı için çok şey bildiğini düşündüğü için sorguluyorlar. Yatırıyorlar bir taraftan copları ayaklarımıza vuruyorlar. Bir taraftan elektrik veriyorlar. Ölmemem için elektriği vücudumun sağ tarafından veriyorlar. Bir ucu sağ serçe parmağımıza bağlı bir ucu ayağımızın küçük parmağına bağlayarak elektrik veriyorlar. Bir müddet sonra serçe parmaktan çıkartıp vücudumuzda gezdiriyorlar. Bir taraftan da copla vuruyorlar. Ama cop sesleri ayağımızı gıdıklıyor. Yani hissetmiyoruz bile elektriğin acısından. Elektriği sahra telefonundan çevirerek veriyorlar. Ellerimiz yere bağlı, ayaklarımız sopaya bağlı şekilde havada copla vuruyorlar. Dişlerimize de elektrik veriyorlar. Beynimiz çok acıyordu” ifadelerini kullandı.

“İşkencecileri koruyan cuntanın içinde Tunç Soyer’in babası Nurettin Soyer de vardı”

Mamak Askeri Cezaevi’nde işkence gören arkadaşlarından Bekir Bağ’ın eziyete dayanamayarak hayatını kaybettiğini ve basına “Kendini astı” şeklinde yansıtıldığını hatırlatan Şenocak, “Beni öldürmek istiyorlardı. İşkenceden dolayı kan içinde hücreye geldiğim için ölseydim eğer ’intihar etti’ süsü vereceklerdi. Bekir Bağ isimli bir Ülkücü C5’de gördüğü işkencelerden dolayı öldü. Ama ’cezaevinde kendini astı’ diye kamuoyunu bilgilendirdiler. Cunta yönetimi işkencecileri kolluyordu. Bu işkencecileri koruyan cuntanın içinde Tunç Soyer’in babası Nurettin Soyer de vardı. Ben o hücrelerde 5 yıl kaldım. Hiçbir tutsak kendini asamazdı. Eğer ölseydim intihar süsü vereceklerdi” açıklamasında bulundu.

“Ölüm orucuna giden solcu arkadaşlara kendi yemeğimizi verdik”

Cezaevinde yatan solcuların ailelerinin de Ülkücü arkadaşlarının aileleri gibi fakirlik içinde olduğunu söyleyen Şenocak, “Cezaevinde solcular da yatıyorlardı. Bir gün solcular cezaevindeki işkencelerin sonra ermesi ve serbest olmak için ölüm orucuna gitmişlerdi. Cezaevi idaresi ölüm orucunu bıraksınlar diye işkence yapıyorlardı. Yemek ve su vermiyorlardı. Biz de Ülkücüler olarak karar almıştık. Eğer bu ölüm orucu başarılı olursa cezaevi idaresi rahatlayacaktı. Devrimci arkadaşlara kendi yemeklerimizi ve tatlılarımızı verdik. Güçlü durmalarını sağlıyorduk. Yıllar sonra şunu fark ettim. Bizler Muhsin başkanımızın ifadesi gibi ’eller silah değil kalem tutsaydı’, bir araya gelebilseydik çok ortak yönlerimiz olacaktı. Ekonomi ve İslam açısından elbette ayrılacağımız konular var. Vatan bütünlüğü ve milletin bekası açısından ortak hedeflerimiz olacaktı. O dönemin solcularının bölücüler gibi hiç düşüncesi yoktu” diye konuştu.

Hidayet Türkyılmaz

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Dr. Demirkıran: "Çocuklarda ihmal edilen geniz eti ciddi sorunlara kapı aralayabiliyor" Medline Adana Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Semih Demirkıran, "Büyüyen ve oldukça fazla miktarda mikrop barındıran geniz eti, yakın komşuluğu nedeniyle tekrarlayan kulak ve sinüs enfeksiyonlarına zemin hazırlamasının yanı sıra çocuklarda hırçınlık ve iştahsızlık gibi problemleri de beraberinde getirebiliyor" dedi. Demirkıran, yaptığı açıklamada, Toplumda, özellikle çocukluk döneminde sık görülen hastalıkların başında üst solunum yolu ile ilgili sorunlar geliyor. Bu konuyla ilgili en fazla karşılaşılan sıkıntılardan biri de geniz etinde görülen problemler oluyor. İlaçla tedavinin yetersiz kaldığı durumlarda geniz etinin mutlaka alınması gerekiyor. Büyüyen ve oldukça fazla miktarda mikrop barındıran geniz eti, yakın komşuluğu nedeniyle tekrarlayan kulak ve sinüs enfeksiyonlarına zemin hazırlamasının yanı sıra çocuklarda hırçınlık ve iştahsızlık gibi problemleri de beraberinde getirebiliyor. İhmal edilmesi halinde gelişme geriliğine bile yol açabiliyor" diye konuştu. Çocuk döneminde sık rastlanıyor Demirkıran, "Geniz eti ya da tıp dilindeki adı ile adenoid, burnun arka kısmında doğuştan var olan bir lenf dokusu şeklinde tanımlanır ve aynı bademcikler gibi vücuda solunum yoluyla giren mikroplara karşı savunmada görev üstlenir. Akut üst solunum yolu enfeksiyonlarında büyümesi normal kabul edilir. Fakat tekrarlayan enfeksiyonlar sonrasında küçülmediği zaman sorun olmaya başlar. Öyle ki bazen neredeyse bir pinpon topu büyüklüğüne erişerek geniz bölgesi olan burnun arka çıkış kapısını bile tıkayabilir" dedi. Ebeveynler dikkatle takip etmeli Demirkıran, şöyle devam etti: "Kimi zaman ebeveynler çocuklarının genizden konuştuğu için ses tonunun farklı olduğunu, iştahının olmadığını, geceleri terlediğini ve horladığını söylerler. Bazen de ağzından salya aktığını dile getirirler. Geniz eti, anatomik olarak en büyük haline çocuk 3 ila 5 yaşları arasındayken ulaşır ve genellikle 7 yaşından sonra da küçülmeye başlar. Ergenlikte ise kaybolur. Bu noktada ebeveynlere oldukça önemli görevler düşer. Zira anne-babalar kimi zaman geniz etinin alınmasından endişe ettiğinden kimi zaman da ‘Nasılsa ileride küçülecek’ diye üzerinde durmadığından bu durum problemin büyümesine ve ileri yaşlarda birçok kronik hastalığın gelişmesine yol açabilir." Sorunlara kapı aralıyor Tedavi edilmeyen geniz etinin, üst solunum yolu enfeksiyon atakları, sinüzit, geniz akıntısı, öksürük, uyku bozuklukları, horlama, ağzı açık uyuma, kulak enfeksiyonları, kulakta sıvı birikmesine bağlı işitme azlığı hatta işitme kaybına yol açabileceğine değinen Demirkıran, "Geniz eti belirtilerinin fazla ortaya çıkmadığı çocuklarda herhangi bir tedaviye gerek yoktur. Geniz eti şişmesini azaltmak için doktor tarafından steroid içeren burun spreyi önerilir. Enfeksiyonun bakteriyel olması durumunda ise antibiyotik kullanımı gündeme gelir. Ancak şikâyetlerin yoğun olması, ilaç tedavilerine rağmen devam etmesi ve sürekli tekrarlaması durumunda geniz eti cerrahi yöntem ile alınmalıdır. Ameliyat genellikle 2 yaşından sonra tercih edilse de nefes tıkanıklığı yoğunsa 1 yaşından sonra da gündeme gelebilir. Ameliyat genel anestezi altında ve ağız yolundan yapıldığı için boyunda herhangi bir kesiye gerek olmaz. Operasyon yaklaşık yarım saat sürer ve hasta genellikle aynı gün taburcu edilerek evine gönderilir" diye konuştu. Demirkıran, çocuklarda geniz eti belirtilerini ise şöyle sıraladı: "Burundan nefes almada güçlük, ağzı açık uyuma, gece terlemesi, horlama, burnu tıkalı gibi genizden konuşma, burun ve geniz akıntısı, uykuda nefes tutma ve ağız kokusu."
Erzurum ETÜ’de kişiye özel diz implantı üzerine geliştirilen çalışma patent aldı ETÜ’de kişiye özel diz implantı üzerine geliştirilen çalışma patent aldı. Erzurum Teknik Üniversitesi (ETÜ) Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. İsmail Hakkı Korkmaz’ın, Prof. Dr. İrfan Kaymaz danışmanlığında tamamlanan doktora tezi kapsamında, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ömer Selim Yıldırım’ın ve Atatürk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Halim Kovacı’nın hak sahipliği bulunan "Anatomik Femur Kemiği Kesme Aparatı ve Kesme Yöntemi" isimli çalışma Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından onaylanarak patent almaya hak kazandı. Konuyla İlgili değerlendirme de bulunan Doç. Dr. İsmail Hakkı Korkmaz ve Prof. Dr. İrfan Kaymaz şu şekilde konuştular: "Geleneksel total diz protezi tedavilerinin hasar mekanizmalarının başında gelen protezlerin aseptik gevşeme hasarı, implant-kemik uyumu ile ilişkilidir ve anatomik kemik modellerinin dikkate alındığı kişiye özel implantlar bu uyumu artırmaktadır. Kemik morfolojisine göre üretilen bir implantın yerleştirilmesi için ise kişiye özel kesi kılavuzunun oluşturulması gerekir. Doktora çalışmasında, kişiye özel olarak modellenen diz protezinin montajı için ürettiğimiz ’Anatomik Femur Kemiği Kesme Aparatı ve Kesme Yöntemi’ bu kapsamda Türk Patent ve Marka Kurumu"na yapılan başvuru neticesinde patent almıştır. Patentlenen kılavuz ile femural diz protezi uygulanan hastaların protez ömürleri geleneksel protezlere göre daha uzun olması beklenmektedir."