EKONOMİ - 26 Eylül 2024 Perşembe 13:02

Şifa deposu hünnap tezgahlarda yerini aldı

A
A
A
Şifa deposu hünnap tezgahlarda yerini aldı

Kütahya’da pazar tezgahlarında yerini alan hünnapa vatandaşlar büyük ilgi gösteriyor.


Diyabet ve karaciğer rahatsızlıklarından çeşitli kanser türlerine kadar birçok hastalığın iyileşme sürecine olumlu etkileri bulunduğu bilinen hünnap meyvesi Kütahya’daki semt pazarlarında kilosu 50 TL’den satılıyor.


Kütahya Pazarcılar Odası Başkanı Hakan Akdaş, Simav’da yetişen hünnap meyvesinin daha yoğun bir şekilde yetiştirilmesi için gayret sarf ettiklerini ve hedeflerinin bu meyveyi yurt dışına ihraç etmek olduğunu dile getirdi.



Şifa deposu hünnap tezgahlarda yerini aldı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul YÖK Başkanı Özvar, 3. Türkiye-Özbekistan Eğitim Forumu’na katıldı Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, Türkiye ile Özbekistan arasında düzenlenen 3. Eğitim Forumu’na yaptığı konuşmada, "Türkiye ile Özbekistan arasındaki iş birliği, kurulacak üniversite ile taçlanacak” dedi. Türkiye ile Özbekistan’daki üniversiteleri buluşturarak iş birliği alanları ve imkanlarının rektörler düzeyinde görüşülmesini amaçlayan 3. Türkiye-Özbekistan Eğitim Forumu İstanbul Teknik Üniversitesi’nde başladı. Programa YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar ve Özbekistan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Taşkent Devlet Transport Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adil Abdurrahmanov’un yanı sıra her iki ülkeden çok sayıda rektör katıldı. “Özbekistan’dan toplam 7 bin 428 öğrenci üniversitelerimizde öğrenim görmektedir” İki dost ve kardeş ülke arasında henüz kullanılmayan çok büyük bir potansiyelin olduğunu söyleyen Özvar, "Mevcut verilere göre, Özbekistan’dan toplam 7 bin 428 öğrenci üniversitelerimizde öğrenim görmektedir. En fazla öğrencinin bulunduğu programlar işletme (433) ve tıp (383) programlarıdır. 17 Özbek uyruklu akademisyenimiz de üniversitelerimizde çalışmaktadır. Türkiye ve Özbekistan yükseköğretim kurumlarının birlikte yürüttüğü mevcut Ortak Eğitim Programı Protokolü sayısı 7 adet olup, 6 protokol daha uygun bulunmuştur. Bu sayılar, Özbek öğrencilerin Türk üniversitelerine ciddi bir ilgi gösterdiğinin ve Türk ve Özbek üniversiteleri arasında kayda değer bir iş birliğinin mevcut olduğunun göstergesidir. Ancak, iki dost ve kardeş ülke arasında henüz kullanılmayan çok büyük bir potansiyelin olduğuna inanıyorum. Özbekistan’dan ülkemize gelen öğrenci sayısının ve üniversitelerimiz arasında yeni ortak eğitim protokollerinin daha da artırılması mümkündür. Diğer taraftan, Türk Devletler Teşkilatının önemli bir parçası olan Türk Üniversiteler Birliğinde de üniversitelerimiz arasında iş birlikleri ve iletişim devam etmektedir. Ülkemizden 61, Özbekistan’dan ise 11 üniversite Türk Üniversiteler Birliğine üyedir” ifadelerini kullandı. Türkiye ile Özbekistan arasında işbirliği amaçlı yeni bir üniversite kurulacağını belirten Özvar, “YÖK olarak üniversiteler arasında ortak temel, pratik ve yenilikçi projelerin hayata geçirilmesi konusunda yapılan çalışmaları desteklemekte ve üniversitelerimizi bu konularda Özbekistan’ın yükseköğretim kurumlarıyla iş birliği yapmaları konusunda teşvik etmekteyiz. Bu iş birlikleri Türk-Özbek Üniversitesinin kurulmasıyla taçlanacak. Benzer bir girişimi dost ve kardeş Azerbaycan’la hayata geçirdiğimizi ve Türkiye-Azerbaycan Üniversitesinin açılmasının mutluluğunu yaşadığımızı ifade etmek isterim. Bir nevi ‘çatı üniversite’ konumunda olan bu üniversitede Türkiye’nin önde gelen üniversiteleri tarafından ön lisans, lisans ve lisansüstü programlar açılacak. Türkiye ve Özbekistan arasında da başta sağlık, mühendislik ve bilişim olmak üzere Türk üniversitelerinin sahip olduğu bilgi ve tecrübeyi paylaşabilecekleri ortak bir üniversitenin kurulması ülkelerimiz arasındaki ilişkilere önemli bir ivme kazandıracak. Türkiye ve Özbekistan üniversitelerinin birlikte yürüttüğü mevcut 7 ortak eğitim protokolüne ek olarak 6 protokol daha uygun bulundu. Mevcut verilere göre, Özbekistan’dan toplam 7 bin 428 öğrenci üniversitelerimizde öğrenim görüyor. En fazla öğrencinin bulunduğu programlar 433 ile işletme, 383 öğrenci ile tıp programları. 17 Özbek uyruklu akademisyenimiz de üniversitelerimizde çalışıyor. Bu sayılar, Özbek öğrencilerin Türk üniversitelerine olan ilgisini gösteriyor” şeklinde konuştu.
Amasya Sağlık Bakanı Memişoğlu: “Suriyelilere hastane iddiaları dezenformasyon” Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, "Konya’da Suriyelilere özel bir Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi yapılacağı" yönündeki iddiaların dezenformasyon olduğunu belirterek, “Böyle bir durum söz konusu değil” dedi. Konya İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Mehmet Koç’un açıklamalarına dayanarak sosyal medyada yayılan iddiaların gerçeği yansıtmadığını vurgulayan Bakan Memişoğlu, “Bizler misafirlerimize her türlü hizmeti veririz. Ancak bunu kötü niyetle kullanan ve 5 yıl evvel il müdürümüzün söylediği birkaç ifadeyi kötü niyetli sosyal medyada arkadaşların yanlış yaptığını düşünüyorum. Böyle bir durumumuz olmadığı gibi bunu da anlamlandıramıyoruz” diye konuştu. Memişoğlu, “Özellikle sosyal medyada 5,6 sene evvel o günkü şartlara göre söylenmiş birkaç kelimeyi dezenformasyon şeklinde, sosyal medyada yayan arkadaşlarımızın ne düşünceyle bunu yaptıklarını anlamış değilim” şeklinde konuştu. Covid-19 salgını döneminde Türkiye’deki sağlık altyapısının ne kadar iyi olduğunu bütün dünya gördüğüne işaret eden Bakan Memişoğlu, “Biz insanlığa sağlık anlamında hizmet etmekle mükellefiz. Aynı zamanda kendi insanımızın da en iyi sağlık hizmetini almaya hakkı olduğunu ve bunu verdiğimizi belirtmek istiyorum. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar çok yaygın, ücretsiz ve altyapısı kuvvetli, insan gücü kaliteli sağlık hizmeti sunulmuyor” ifadelerini kullandı. Ziyaret ettiği Amasya Valiliği’nde görevine yeni başlayan Amasya Valisi Önder Bakan’a başarılar dileyen Memişoğlu, inşasına başlanan 600 yataklı Amasya Devlet Hastanesi binasının 2026 yılının ilk aylarında hizmete açılmasının planlandığını da açıkladı. Ziyarette AK Parti Amasya milletvekilleri Haluk İpek ve Hasan Çilez, Amasya Belediye Başkanı Turgay Sevindi ile diğer yetkililer de yer aldı.
Kırıkkale Bakan Şimşek: "Cari açığı bir endişe olmaktan çıkardık" Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, "Rezerv konusunu bir endişe olmaktan çıkardık, cari açığı bir endişe olmaktan çıkardık. Uluslararası tanıma göre rezerv yeterliliğinde birin üzerine çıktık, yani rezerv yeterliliğini sağladık" dedi. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Kırıkkale Organize Sanayi Bölgesi’nde düzenlenen "Türkiye Buluşmaları" kapsamında "Kırıkkale İçin Özümüzden Geleceğe" programında iş insanlarıyla buluştu. Orta Vadeli Program hakkında önemli açıklamalarda bulunan Şimşek, enflasyonun 2026 sonunda tek haneye düşmesini hedeflediklerini belirterek, bütçe açığı ve cari açıkta da büyük düşüşler kaydettiklerini vurguladı. “Bu kazanımları kalıcı hale getirmek için kamuda disiplin gerekiyor” Bakan Şimşek, Orta Vadeli Program’ın nihai hedefinin sürdürülebilir büyüme ve adil gelir dağılımı olduğunu ifade ederek, "Fiyat istikrarını sağlamalıyız. Orta vadeli programımızın nihai hedefi sürdürülebilir yüksek büyüme ve daha adil gelir dağılımı. Kalıcı refah istiyoruz ve daha kapsayıcı büyüme, daha kapsayıcı refah artışı. Şimdi bunun da makroekonomik altyapısını oluşturuyoruz. Orta vadeli programın nihai hedefi bu ama oraya giderken fiyat istikrarını sağlamalıyız. Fiyat istikrar derken neyi kastediyoruz? Enflasyonun kalıcı bir şekilde tek haneye düşürülmesi. Neden, çünkü enflasyon tek haneye düştüğünde ülkede büyüme hızı artıyor. Bakın size basit bir örnek vereyim. 1990’lı yıllara gidip 10’arlı yıllar şeklinde son 30 yıla bakalım. 90’lı yıllarda büyüme ortalama yüzde 3.1, enflasyon ortalama yüzde 72. 2000’li yılların başındaki on yıla gelin. Enflasyon ortalama yüzde 9.3, büyüme yüzde 5.7. Büyüme neredeyse ikiye katlanmış. Enflasyon yüzde 72’den yüzde 9 olmuş. Son 10 yılda ise enflasyon ortalama yüzde 25’e çıkmış, büyüme yüzde 5.1’e düşmüş. Dolayısıyla kalıcı refah artışı için, sizlerin görmeniz için, yatırımlarda, verimlilikte, inovasyonda atılım için bizim fiyat istikrarını sağlamamız lazım, enflasyonu kalıcı olarak tek haneye düşürmemiz lazım. Bu programın nihai amacı, sürdürülebilir yüksek büyüme, adil gelir dağılımı ama buraya giden yolda en öncelikli hedefimiz enflasyonun tek haneye düşmesi. Bunu da yapmak için mali disiplini, yani bütçe disiplini sağlamalıyız. Çünkü bu kazanımları kalıcı hale getirmek için kamuda disiplin gerekiyor. Biz eğer mali alanda disiplin oluşturabilirsek o zaman yapısal dönüşüme kaynak vermiş oluruz. Örneğin, yeşil dönüşüm, dijital dönüşüm, daha rekabetçi bir altyapı. Bunların hepsi kaynak gerektiriyor. İşte bütçede disiplini sağlayarak reformlar için mali alan oluşturmalıyız.” dedi. “Enflasyonda yılı büyük ihtimalle yüzde 40-42 civarında kapatacağız” “Türkiye’de kur kaynaklı sorunların büyük bir kısmı dış açıklıktan kaynaklanıyor" diyen Şimşek, “Türkiye, dünya ile ticarette mal ve hizmet ticaretinde büyük açıklar verince genelde sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Onun için cari açığı da sürdürülebilir bir düzeye çekmeliyiz. Bütün bu kazanımları kalıcı hale getirmek için yapısal dönüşüm. Yapısal dönüşüm demek yüksek rekabet gücü demek, verimlilik artışı demek. Dolayısıyla verimlilik artışı da rekabet gücü üzerinden Türkiye’de yatırım, istihdam, üretim ve ihracat üzerinden büyümek demek. Dolayısıyla bütün bunlarla biz Türkiye’nin büyüme potansiyelini artırdık. Bizim yol haritamıza baktığımız zaman Mayıs ayına kadar dezenflasyonda bir geçiş dönemindeydik. Çünkü para politikasının etkili olabilmesi için zamana ihtiyacımız vardı. Şimdi dezenflasyon dönemine girdik. Dezenflasyon, enflasyonun düşüşü demek. Enflasyonda kalıcı ve hızlı bir düşüş dönemindeyiz. Yıllık enflasyon Mayıs ayında yüzde 75 ile zirveye çıktı. Ağustos ayında 52’ye kadar düştü. Önümüzdeki aylarda bu düşüş devam edecek. Büyük ihtimalle yılı yüzde 40-42 civarında kapatacağız. Gelecek sene de hedefimiz yüzde 20’nin altı, yüzde 17,5. 2026 yılının sonunda da tekrar enflasyonu tek haneye indireceğiz. Diyeceksiniz ki ‘üç yıl çok uzun bir süre.’ Aslında dünya deneyimi bundan farklı değil. Geçen sene bir çalışma yayınlandı. 56 ülkede 100 tane enflasyon şoku incelendi. Enflasyonun şok öncesindeki seviyesine düşürülmesi, 3.4 yıl alıyor. Biz bu programı geçen sene açıkladık. Üzerinden 1 yıl geçti" diye konuştu. “Bu sene cari açıkta hedefimizden daha iyi bir noktadayız” Cari açıkla ilgili Bakan Şimşek, "Geçen sene deprem sebebiyle bütçe açığımız yükseldi. Bu sene de depremin etkisi çok hissediliyor, bu sene de yüksek. Ama önümüzdeki seneden itibaren Maastricht kriterinin, yani yüzde 3 kriterinin altına yaklaşacağız. Böylece de disiplini tam olarak tesis etmiş olacağız. Son 20 yıla bakarsanız cari açığın milli gelire oranı yüzde 4 civarında. Bu sene yüzde 1.7’ye düşürmüş olacağız. Aslında çevremizdeki savaşlar olmasa, Rusya, Ukrayna, Orta Doğu ile ticaretimiz etkilenmeseydi, çok büyük ihtimalle cari açık yüzde 1 civarında olacaktı. Dolayısıyla cari açığı kalıcı olarak yüzde 2’nin altına çekmek istiyoruz. Çünkü bu civardaki cari açığı çok rahat yönetebiliriz. Bu cari açıkla dış borcun milli gelire oranı düşerken bir taraftan da rezerv biriktirebiliyoruz. Dolayısıyla bu sene de hedefimizden daha iyi bir noktadayız. Bu program çalışıyor. Bazılarına göre program yok ama olmayan bir program nasıl sonuç üretiyor, onu anlatayım. Aslında bir program var. Türkiye’nin cari açığı geçen yıl Mayıs ayında yıllık 57 milyar dolara çıkmıştı. Şu anda 20 milyar doların altında. Bir program olmadan cari açık bu kadar düşer mi? Merkez Bankası’nın rezervleri geçen sene Mayıs ayında 98,5 milyar dolar, şu anda 156 milyar doların üzerine çıkmış durumda. Net rezervlerdeki artış daha dramatik. Swap hariç Merkez Bankası’nın net rezervleri tam 90 milyar dolardan fazla arttı. 90 milyar dolar fazla mı diye sorabilirsiniz. Bizim 2002-2013 yılındaki net rezervlerimiz 38 milyar artmış, bu program sayesinde son bir yılda 90 milyar dolar artmış. Dolayısıyla rezerv konusunu bir endişe olmaktan çıkardık, cari açığı bir endişe olmaktan çıkardık. Uluslararası tanıma göre rezerv yeterliliğinde birin üzerine çıktık, yani rezerv yeterliliğini sağladık.” şeklinde konuştu. “Bütçe açığını yüzde 5.2’ye düşürdük, bunun da 3’te 2’si deprem kaynaklı” Bütçe açığında önemli bir düşüş sağladıklarını kaydeden Bakan Şimşek, depremin etkisine dikkat çekerek, “Kur korumalı mevduat, geçen sene Ağustos ayında zirveyi buldu. Neredeyse 144 milyar dolar seviyesine çıkmıştı. Kur korumalı mevduattan çıkışı biz önceliklendirdik. Kur korumalı mevduatta 98 milyar dolarlık bir düşüş var. Bu bir koşullu yükümlülük. Koşullu yükümlülük demek, kurda önemli bir değer kaybı olsaydı, onun faiz farkını Merkez Bankası ödeyecekti. Dolayısıyla bunu azaltarak Türkiye’nin risklerini azalttık. Türk lirasına güven arttı. Geçen sene Ağustos ayında Türk lirasının toplam mevduattaki payı yüzde 32’nin altına düşmüştü. Şu anda yüzde 53’ün üzerine çıkmış durumda. Dolayısıyla Türk lirasına güven artıyor. Bütçe dengesinde 20 yıla baktığımızda, bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 2.4, ama geçen sene de büyük bir deprem oldu. Yine EYT benzeri uygulamalar yapıldı. Geçen sene Mayıs ayında piyasa, ‘tedbir alınmazsa bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 9.8’e çıkacak’ diyordu. Biz tedbir aldık, bunun sayesinde bütçe açığını yüzde 5.2’ye düşürdük. Bunun da 3’te 2’si deprem kaynaklı. Ama deprem bir kerelik. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde deprem ile ilgili harcamalar yerini dayanıklı şehirler inşa etmek için harcayacağımız kaynaklara bırakacak.” ifadelerini kullandı.